69
İlk durağımız Sirkeci. Eskiden olduğu
gibi halen ticaretin kalbi burada
atıyor. Zamanında Sirkeci sahilleri
günümüzdeki gibi değilmiş. Deniz,
tren garının arka taraflarına dek
bir liman şeklinde içeriye girermiş.
Bugün kentleşmenin getirdiği
değişimin hangi boyutlarda olduğunu
anlayabiliyorsunuz.
Daha sonra, Osmanlı’nın İstanbul’u
aldıktan sonra kurduğu ilk
mahallelerden biri olan Cankurtaran
semti karşılıyor bizi. Daha sonra
sahil bölümünde denizdeki akıntıları
denetlemek için bir “cankurtaran
bölüğü” oluşturulmuş. Bu sebeple
semte Cankurtaran ismi verilmiş.
(Cankurtaran semtinin yanı başındaki
Ahırkapı’da Bizans devrinde büyük
sarayın ahırları bulunuyormuş. Osmanlı
döneminde ise padişahların atları
barındırılmış bu bölgede. Bu bölge
deniz kazalarına müsait olduğundan
1755 yılında III. Osman’ın talimatıyla,
devrin kaptanıderyası Süleyman Paşa
Ahırkapı Feneri’ni yaptırmış)
Trenin üçüncü durağı Kumkapı. Bu
semt ismini, eskiden bölgeye kum
taşıyan küçük gemilerin yüklerini
boşalttıkları iskeleden almış. 18.
yüzyılda ise bu bölgeye “Şen
Meyhaneler” denirmiş. Kumkapı
günümüzde de meyhane kültürü
dendiğinde ilk akla gelen yerlerden biri.
“Hünkarım, yeni kapınız vatana millete
hayırlı uğurlu olsun”
Kumkapı’dan sonraki durağımız ise
Yenikapı. Rivayete göre bu bölgenin
ismini IV. Murat vermiş. Zamanında
padişah tarafından mey(şarap), afyon
ve fal yasaklanmış. IV. Murat bir gece,
tebdil-i kıyafet İstanbul’a indiğinde,
karşıya geçmeye karar verip bir sandal
kiralamış. Sandalcı müşterisinin
sultan olduğunu bilmiyormuş tabi. Bir
ara, sandalın yanından sarkan bir ipi
çekmiş. İpin ucunda bir testi! Sultan,
“Ne var o testinin içinde?” diye sormuş.
Sandalcı “Ne olacak, mey işte” diye
gülerek müşterisine ikram etmiş. Her ne
kadar yasaklamış olsa da, IV. Murat’ın
alkolle arasının iyi olduğu bilinir. İkramı
kabul etmiş ama yine de, “Mey yasak.