95
günümüze kadar ulaşmış. Dünyanın her
yerinden gelen gezginlere ev sahipliği
yapıyor şimdilerde. Kamboçya’nın ülke
bayrağında da tapınağın sembolü var
ve bu dünyada tek. Şu anda ülkenin
turistik olarak en önemli gelir kaynağı.
Tomb Raider filmine sahne olan
tapınakta 300 yıllık ağaçların kökleriyle
tapınakları koruduğuna şahit oldum.
Çok etkileyici bir güce sahipler. Bir
kaç güne Angkor Wat’ı sığdırmak çok
güç. Ayrılırken; taşlarına, ağaçlarına
dokunup veda ediyor ve ruhumun bir
parçasını orada bırakıyordum.
Sonra kırmızı toprağın tozuna
bulanıp köylere geçtim. Evler ağaç
direkler üzerine kurulmuş. Muson
yağmurlarından korunmanın çaresini
bu şekilde bulmuşlar. Son derece
ilkel, maddesellikten uzak bir yaşam
sürüyorlar, yol kenarında maymunlar
halktan biri gibi izliyor sizi. En çok
etkileyen ise çocuklar... Fakirliklerine
rağmen o kadar mutlu ve sakinler
ki. Zaten yüksek ses, gürültü hiç
duymadım. Ahenk içinde yaşıyorlar,
Khmer halkı son derece yardımsever
ve sıcakkanlı... En önemli kültürel
miraslarından biri de Khmer dansları.
Pol Pot rejimindeki soykırımda bu
dansçıların 1000 tanesi öldürülmüş.
Sağ kalan birkaç kişi dansı
canlandırmaya çalışıyor. Dansçılar
6 yaşında eğitim almaya başlıyor ve
18 yaşında eğitimleri bitiyor. Bu dans
sıradan bir gösteri değil. İzleyenlere
bolluk, bereket ve mutluluk verirmiş.
Bir saat süren harika bir gösterinin,
sizi bambaşka boyutlara taşıyan bir
müziği var. İzlediğim en anlamlı ve hoş
gösteriydi diyebilirim.
Tapınaklarındaki keşişlerinden,
edindiğim dostlarımdan, çocukların
parlayan gözlerinden ayrılma zamanı
geldiğinde; Kamboçya’nın içime işleyen
huzurunu ve yoğun kültürünü hissettim.
Sırada ejderhaların ülkesi Vietnam var.
Küçük insanların büyük dünyalarıyla
tanışmak için güneyden kuzeye
Vietnam’dayım. Chu Chi tünellerinde
nasıl hayatta kaldıklarını dinledim