96
havadan sudan
askerlerden. Hayatta kalmak için
yıllarca çektikleri sıkıntıları, nasıl
mücadele ettiklerini öğrendikçe
hayranlık duymaya başladım. 90
milyon nüfuslu bir ülke nasıl bu
kadar sakin olabilir diye düşündüm.
Kargaşadan uzak bir yaşam tarzına
sahipler. Sokaklarda yemek pişiriyor ve
satıyorlar, sokakta uyuyorlar. Suç oranı
çok az ,güvenlik sorunu yaşamadım.
Rahatlıkla gezebiliyorsunuz.
El sanatları ile de geçim kaynağı elde
eden Vietnamlıların neredeyse hepsi
sanatkar. Gözlemlediğim en önemli
özellikleri sabırlı ve inatçı olmaları.
Kamboçya halkına göre daha ürkek
ve çekingenler. Okuma yazma oranı
çok yüksek hızla gelişmeye devam
ediyorlar. Bazıları Türkiye’yi tanıyor ve
Aziz Nesin hayranı. Güneyde dünyanın
pirinç kasesi denilen Mekong Yaylası
kıyılarını tekne ile gezip görüntüledikten
sonra kuzeye Ha Long Bay Körfezi’ne
doğru yol aldım. Pirinç tarlalarının
görüntüsüne alabildiğine uzanan
lotuslar eşlik ediyordu. Uzun bir
yolculuktan sonra bulutların denizin
köpüğü ile buluştuğu bir başka Dünya
Mirası Listesi üyesi Ha Long Bay
Körfezi’ndeyim. Yaklaşık 3000 irili ufaklı
adadan oluşan mucize bir güzellik bu
körfez. Birçok film setine ev sahipliği
yapan zümrüt yeşili sulara doğru tekne
ile konaklamak üzere hareket ediyorum.
Efsaneye göre; yıllar önce işgalci
güçler Vietnam’a denizden
saldırdığında, tanrıya yalvarıp
yardım istemişler ve gökyüzünden
alevler saçan bir ejderha inmiş.
Ağzından çıkan alevler bu kayaları
oluşturmuş, işgalciler yollarını kaybedip
çıkamamışlar ve böylece özgürlüğünü
kazanmış Vietnam... Sonra ejderha
cennete geri dönmemiş, dünyadaki
savaşlar bitene kadar bu halkı korumak
için suların altına inip uyumuş. Hanoi’
de izlediğim geleneksel su kuklasını
bu efsaneyi dinlediğim an daha iyi
anladım. O meşhur sevimli tiyatro
Vietnam halkının belgeseliymiş.
Ejderhanın da neden güç ve sembol
kabul edildiği de açıklanmış oldu.
Çok sayıda mağara ve sarkıt var, küçük
kanolarla ulaşma şansına sahipsiniz.
Su da çok derin değil. Gün batımı
ise çok yavaş ve huzurlu. Kayaların
gölgesine vuran kızıllığı izlerken zamanı
durdurmak isteyebilirsiniz. Ha Long Bay
da hayat o kadar sessiz ve sakin ki, bir
kuş kanadını çırpsa gürültü olacakmış
gibi hissettim. Sabahın ilk ışıklarında
balıkçıların ağ atışları bile bir o kadar
sessiz...
Angkor Wat; oraya ilk giden Batılı
seyyah Antonio De Magdelana’nın
dediği gibi hiçbir kalemin tasvir edip
yazamayacağı güzellikte, dünyanın
hiçbir yerine benzemiyor. Ha Long Bay
Körfezi ise ejderhanın sağladığı huzur
ve sakinlikle bir zümrüt parçası gibi
sizi davet ediyor. Ben efsanelerin bir
parçası olarak rotamı kaybettim, ne iyi
de ettim kaybederek. Batıya dönerken
kalbimin telleri hala Doğu için çalmaya
devam ediyordu. Siz de rotanızı
kaybedin bazen.