124
uzaktaki yakın
yaklaşık 4 saat süren uçuşun ardından
yüzölçümü bakımından Avrupa’nın
önde gelen havaalanlarından biri
olan Aeropuerto de Barajas’a
ulaşacaksınız. Havaalanından şehir
merkezine ulaşım metro yoluyla
sağlanabiliyor. Rahatına düşkün
olanlar ve şehre adaptasyonunu
erkenden sağlamak isteyenler yer
üstünü tercih edip üzerinde “Libre”
yazan beyaz taksilerden birini çevirerek
konaklayacakları mekana doğru
yola koyulabilirler. Madrid günlerini
kolaylaştırmak isteyenlere önerim
kalacak yer planlaması yaparken
yıldızına değil şehrin kalbinin attığı
mihenk noktası Puerta del Sol ve Plaza
Mayor civarında bir yere yakın tercih
yapmaları olacak.
Bavulları atıp fotoğraf makinelerini
boynunuza geçirdiğinize göre, en rahat
pabuçlarınızı da ayağınıza geçirip yola
koyulmanın vaktidir. Madrid çok büyük
bir şehir olsa da hem oldukça düz arazi
yapısı hem de gezilip görülecek yerlerin
birbirine olan yakınlığıyla rahatlıkla
tabanvay marifetiyle gezilebilecek bir
şehir. Dileyenler diğer büyük Avrupa
metropollerinde olduğu gibi gelişmiş
olan ve şehri bir güzel saran metro
ağının konforunu da tercih edebilirler
pek tabi. Yine de her zamanki gibi
bir şehri tanımanın yolu “yollarını
arşınlamaktan geçer” diyerek tabanlara
kuvvet diyor ve Madrid’i yürüyerek
keşfe davet ediyorum.
Başlangıç noktamız elbetteki şehrin
ve İspanya’nın “sıfır noktası” Puerta
del Sol yani Güneş Kapısı. Bugün
bir meydan olan, 15. yy’ dan kalma
Puerta del Sol, Madrid'i saran eski
surların kapılarından biriymiş aslında.
Doğuda bulunması nedeniyle, güneşin
doğuşundan esinlenerek "Güneş
Kapısı" ismini almış. Madrid'in simgesi
olan ve belediye arması ile Atlethico