119
sıradaki hedefimiz Amalfi
kıyılarının başlangıcı
sayılabilecek sahil kasabası
Sorrento. Deniz kıyısındaki
kayalık yamaç üstüne kurulu
bu şirin turistik kasabayı
ziyaretimizin iki sebebi var.
Birincisi Capri Adası’na
kalkacak olan en yakın feribot
burada. Diğeri de limoncello
başta olmak üzere limon
üzerine kurulu bir dünya bizi
bekliyor. Buraya Napoli’den
biraz döküntü bir banliyö
treniyle bir saatte ulaşılabiliyor.
Tek yön bilet ücreti 4,1 euro.
Sorrento için sıkı bir yürüyüşle
birkaç saat ayırmanız yeterli
olur. Napoli’nin aksine çok
temiz, dükkânlar ve meydanlar
çok daha derli toplu. Yamaç
üzerinde birkaç yerde seyir
terasları var. Buralardan
denizi, Napoli kıyılarını ve
hava berraksa Vezüv’ü
barındıran harika bir manzara
var. Kaçırmak istemezsiniz.
Sorrento’da hediyelik eşya
listemizde limonlu kurabiyeler,
limonlu şekerler, limonlu
kolonyalar, limon likörlü
çikolatalar, limon şeklinde
limonlu sabunlar ve tabi
Limoncello bulunuyor. Girişe
yakın bir sokak tamamen
limon ve limon ürünlerine
ayrılmış hediyelik eşya satan
birinci sınıf dükkânlarla dolu.
Buradaki çok özel tavsiyem ise
“crema di limoncello” olacak.
Taze yapılmışını sorun ve
tadına bakarken beni sevgiyle
anın lütfen. Yok böyle bir
lezzet.
Capri Adası
Damağımızda limon tadıyla
sıradaki durağımız Capri’nin
yolunu tutabiliriz. Capri Adası
ile Sorrento birbirine oldukça
yakın. 20–25 dakikalık bir
feribot yolculuğu sonrası
Güney İtalya’nın gözde
tatil beldesi olan Capri’ye
varacaksınız. Napoli’de
haylaz çocuk moduna girince
unuttuğunuz kişisel bakım
işlerini yola koymak lazım.
Avrupa jet sosyetesi ile aynı
havayı soluyacaksınız nitekim.
Adada lüks kategorisindeki
markaların birçoğunun
mağazaları, İtalyan ve Fransız
tasarımcıların şık butikleri var.
Dolayısıyla bir şıklık yarışı
da var. Genciyle yaşlısıyla
herkes podyumda salınır
gibi dolaşıyor. Herkes güzel,
herkes yakışıklı. Adanın arka
tarafına da geçebileceğiniz
biraz yukarıdaki Ana Capri
kısmına funiküler ile çıkmak
mümkün. Alternatifi midibüsler
de var. Bembeyaz evler,
kapılardan pencerelerden
taşan çiçekler, Akdeniz,
uçuşan martılar, mandalina
kokusu, kulaklarınızda sokak
çalgıcısının akordeonu,
elinizde kahveniz, yanında
mesela bir dilim tiramisu…
Napoli’deki adrenalinin yerini
endorfin alacak. Gezilecek
yerler de var elbette. Ana
Capri’de Villa San Michele
ve İmparator Tiberius için
yapılmış olan Villa Jovis
gerçekten büyüleyici. Mavi
Mağara da (Grotta Azzurra)
görülebilecek yerlerden birisi
ancak yerel tur şirketinin
yardımıyla küçük sandallar
kullanarak gidebiliyorsunuz.
Capri Adası’na elbette
Napoli’den de karşılıklı feribot
seferleri var. Yolu biraz uzattık
ama “crema di limoncello”yu
yerinde tatmadan, Sorrento’yu
görmeden olmazdı. Dönüş
yolunuz 45 dakika civarında
olacak. İndiğiniz yer ise Castel
Nuovo’nın yanı başındaki
Massa Limanı.
Ayaklarınız geri geri giderek
bineceğiniz dönüş uçağında
solunuzda bulunan Vezüv’ün
en tepesini, 1200 metre
çapındaki lav kraterinin
ağzını görebilirsiniz. Çok
yakın geçeceksiniz. Fotoğraf
makinenizi yakınınızda tutun
ve bu müthiş görüntüyü
kaçırmayın.
Son karenizi aldıktan sonra
makineyi kaldırın, kulaklığınızı
takın ve Dean Martin’den
“That’s Amore”yi dinlemeye
başlayın: “In Napoli where
love is king.../When the moon
hits your eye./ Like a big pizza
pie... That’s amore.” Evet,
aşk bu. Napoli kolay kolay
unutulmayacak türden bir
şehir. Size zerk ettiği sanki
Napoliliymişsiniz hissi uzun
süre etkisini sürdürecek ve
daha dönüş uçağındayken
bir daha gitmenin hesaplarını
yaptıracak gizliden. Eski bir
İtalyan deyişi şöyle diyor:
“Vedi Napoli e poi muori!”
yani “Napoli’yi görmeden
ölme!” Güney İtalya seyahati
için en güzel aylar da kapıya
dayanmışken, sahi nedir sizi
tutan?