35
“Velilik ve delilik arasında bir hiç”
diyorlar Neyzen Tevfik için. Hiçlik
peşinde âlemi gezerken her şey
olan, Bursa’ya geldiğinde Arap
Şükrü Sokağı’na uğramadan
dönmeyen, Müzeyyen Senar
ile aynı sofrayı paylaşan,
Atatürk ile dostluk eden,
uyumak için tabutu tercih eden
Neyzen Tevfik… O, Bektaşi’nin
nefesi, neyinin sesi ise onun
susturulamayan sözüydü.
“Hiç” olmaya çalışırken neyin
büyülü nağmelerine eş hiciv
dolu şiirleriyle, kulaktan kulağa
dolanan anılarıyla, kendinden
sonraki nesillere örnek hayat
görüşüyle ardında yüzyıllar boyu
yetecek nefes bırakmış bir ney
üstadı…
Özdemir Asaf “Bütün metrelerin
ve santimlerin, bütün kiloların
ve gramların, bütün rakıların
ürktüğü adam” diye tanımlamıştı
onu. Boynundan hiç çıkarmadığı
kolyesinde yazan “hiç”liği
ararken “akıl hastanesinde
bir deli, meyhanede bir veli,
mezhepte Bektaşi, dergâhta
Mevlevi, Abdülhamit’e karşı bir
küfürbaz, Atatürk’ün sofrasında
bir Diyojen, sokaklarda kimsesiz
bir çocuk, han odasında bir
derbeder, Crotona’da Pisagor,
Kahire’de Kaygusuz Abdal,
pir yolunda talip, zor yolunda
anarşist” oldu. Her şeyi 74
yıllık hayatına sığdırmakla
kalmadı, kendi ömründen taştı
ve sonsuzluğa ulaşan bir nefes
olmayı başardı. Şiirler yazdı,
şarkılar besteledi, yüzlerce plak
doldurdu; sahne tozu yuttu,
oyunculuk yaptı. “Hiç” olmaya
çalışırken öyle çok şey oldu ki
They define Neyzen Tevfik as,
“a nothing between wisdom and
craze”. Neyzen Tevfik, who has
become everything while seeking
nothingness, who never leaves
Bursa without stopping by Arap
Şükrü Street, who shared the
same dinner table with Müzeyyen
Senar, who was friends with
Atatürk, who preferred a coffin
for sleeping… He was the breath
of Bektashi, his ney (reed flute)
was his word that could not be
silenced. A master of the ney
who left behind a breath that
will last for centuries with his
ironic poems accompanying
the magical tunes of his ney, his
memories that spread from ear to
ear and a perspective on life that
will set an example to posterity…
Özdemir Asaf defined him as,
“The man from whom all meters
and centimeters, all kilograms
and grams, all rakıs fear”. While
seeking the “nothingness” that
was written on the necklace that
he never took off, he became
“a lunatic in an asylum, a wise
man in a tavern, a Bektashi in
a sect, a Dervish in a convent,
a swearer against Abdülhamit,
a Diogenes at Atatürk’s dinner
table, an orphan on the streets, a
tramp in an inn room, Pythagoras
at Crotona, Kaygusuz Abdal
at Cairo, an aspirant of sages,
an anarchist on the road of
hardship”. He not only managed
to fill it all in a life of 74 years,
but succeeded in surpassing
the limits of his own life thus
becoming a puff of breath
reaching infinity. He wrote
poems, composed songs, filled
up hundreds of records; went
on stage, acted. He became so
much while trying to be “nothing”
that the sound of his ney and his
immortal breath spread out all
over the universe.
Neyzen Tevfik
Karabaş- ı Veli Kültür Merkezi, Bursa