52
Ben
ne
zaman
bir
yazı
yazmak
istesem,
sen gelip oturuyorsun masama
fotoğrafa yazı
Celil Sezer
PERDEYİ HAVALANDIRAN şu rüzgar
mısın sen, sahur vakti hala açılmamış
oruç mu, niyetine girilmiş bir cinayet,
iki ucu keskin ve kendime saplamaya
hazırlandığım kararlı bıçak, içtikçe
susadığım su musun, söyledikçe
anlatamadığım söz, sustukça çoğalan
kelimelerim misin?
Bir çocuk başını kaldırıp bakıyorsa
göğe merakla, havada kuşlar bir
yerden bir yere müjdeler götürüyorsa,
minareler birazdan ışıklarını yakacaksa,
sokaklar zaman geçtikçe boşalıyor,
boşaldıkça güzelleşiyorsa, çiçekler mis
kokuyorsa mesela, ay küçük çocuklara
dede masalları anlatıyorsa hala,
savaşlar duruyorsa mermiler bitmeden,
varoşlar kendi hüznünün isyan sularına
dalıp şifalar çıkarıyorsa olur olmadık
ve iftar sofraları aile sıcaklığı sarıp
sarmalıyorsa; seninle bir ilgisi olmalı
tüm bunların.
Beni bilirsin.
Her istasyonda duran, her
istasyonda biraz daha yorulan; sonra
yorgunluğunu unutup yola tekrar
düşen, düşünce dizini yaralayan, uff
deyip geçiren, annesine öptüren; sana
her istasyona uğraya uğraya gelen…
Bizim bahçede nar ağaçları çiçeğe
durdu.
Düşünsene, kışın hazırlığını şimdiden
yapıyorlar.
Mevsim bahar, hava sıcak, pikeler
neredeyse kalın gelecek şehrin
insanına, damlarda yatan uzak bir
Doğu’nun çocukları yüzyıllardır
damlardan düşüp yaralıyorlar
kendilerini. Yine de uyuyorlar sineklerin
işgali ve ama bir hafif rüzgar altında.
Nar ağaçlarının da seninle bir ilgisi
olmalı.
Serin, hafif uzak Doğu rüzgarlarının.
Her gün yeni bebekler geliyor
dünyamıza. Ben bir hastanede
çalıştığımdan, pembe ellerine, sudan
yapılma tenlerine, kokusu seninkine
benzer kokularına, açılmamış gözlerinin
gördüğüne emin olduğum mucizelere,
küçük ağızlarının kenarından sızan
bebek salyalarına, annelerinin
kucağında nasıl uyuduklarına,
dokunuyorum bazen.
Durup şimdi burada, yazı yazmak
isteyip seni bulurken masamda, şaşırıp
kalıyorum, bu bebeklerin seninle ne
ilgisi olduğuna.
Birazdan başlayacak ezan.
Birazdan son yudum çaylarını içecekler,
son lokmalarını ağızlarına atıp, belki
son sigaralarını arkalarına yaslanarak
ama hep tetikçe telaşla tellendirecekler.
İstasyonların kanatlarına kuşlar
konuyor, rüzgarın orucu hiç açılmadı ne
zamandır, ayın masalı dede çocuklara
küçük geliyor artık, nar çiçeklerinin
kalbi kırılıyor damlardan düşünce
geceleri, sinekler işgal ediyor yeni
doğan her bebeği, küçük ağızların son
sigaraları akıtıyor bebek salyaları..
Birazdan yazı bitecek.
Birazdan gideceksin sen.
…
Ben ne zaman bir yazı yazmak istesem,
sen gelip oturuyorsun masama.
Sahi, kimsin sen?