131
Sadece kulakları duymuyordu,
aklı ve ruhu her zaman ve
her şeye açıktı. Duymasına
gerek yoktu çünkü o her
şeyden önce “hissedebilen”
gerçek bir sanatçıydı. Hayata
küsmek ya da ölmek onun
tercih edemeyeceği bir
lükstü. Hastalığı ağırlaştıkça
müziğe olan bağlılığı da
artıyordu. Yalnızca içindeki
sesleri duyuyor onları
notalara dönüştürüyordu.
Onun besteleri artık hissettiği
acı, keder, heyecan ve
mutlulukların yansıdığı, yoğun
duyguların vücut bulduğu
notalardan oluşuyordu.
Beethoven’in bestelerini
dinlemek aslında Beethoven’in
kendini duymaktı.
1803 yılında insanlığın
kurtarıcısı olarak gördüğü
Napolyon için bestelediği ama
Napolyon’un kendini imparator
ilân ettiğini öğrendikten sonra
bestenin ithaf sayfalarını yırtıp
“vücudu hala yaşadığı halde
ruhu çoktan ölmüş olan bir
büyük adamın hatırasına
hürmeten…” sözcüklerini
ekleyerek Eroica (kahramanlık)
adını koyduğu bilinen eserini
birçok eleştirmen uzun,
anlamsız ve gürültülü buldu.
1805 yılında Fidelio isimli
operasını besteledi ancak eser
seyircisi olmayan bir salonda
yalnızca bir kez sahnelenebildi.
Geçmişte ona eğitim veren
müzisyenler dahil herkes
artık onun devam etmemesi
gerektiğini düşünüyordu.
Hiçbir olumsuzluk
Beethoven’in sanatı ile
arasına giremediği gibi ona
daha çok bağlanmasını
sağladı. Mükemmele olan
düşkünlüğü nedeniyle o kadar
titiz ve ağır çalışıyordu ki ilk
senfonisini ancak 30 yaşında
besteleyebildi. Zamanla kulak
uğuldamaları daha da arttı,
hastalığı saklayamayacağı
boyuta ulaştı. 1815 yılında artık
tamamen duyamaz hale gelen
Beethoven, insanlarla sadece
konuşma defterleri aracılığı ile
“The true strength of music
is that it drags you into the
composer’s imagination.”
Beethoven, seen as the first
romantic of the world, with the
pieces he composed, was a
bridge between the classic and
romantic periods, both of which
he was a part of, giving both
movements recognition. He took
refuge in his compositions and
his only fortune in life was his
nephew Carl, whom he loved
dearly and later on adopted. He
wanted him to be a musician
as well but all he cared about
was living his life. Meanwhile,
Beethoven’s life got harder and
as of 1819 he totally isolated
himself. People thought he
was bizarre and scary but still
respected him. The diversity
of the composer, his gift of
reflecting his imagination formed
of passion and feelings, lived
in his works. The vigor and
excitement inside him were
brought to life in the notes, the
fluctuations of his soul turned into
melodies. He communicated only
through music. He saved music
from being an entertainment
for the noble. In his time, he
surpassed literature and painting
which were considered as higher
forms of art. He took the classic
out of classical music. He broke
another rule by using human
voice in his symphonies. Now he
lived for his music and his music
narrated him to the people.
“The real music is the truth
itself.”
Beethoven composed the
9th Symphony inspired by
Friedrich Schiller’s “Ode to
Joy”. The creation process of
the symphony in his final years
was successfully portrayed by
Ed Harris in the movie “Copying
Beethoven”. Despite all his
conditions, he composed the
9th symphony, which is today
the anthem for the European
Union, in 1824 and his illness
took a turn for the worse after
it was staged. He kept his chin
up till his last moments but not
being able to hear the music and
the applauses was the greatest
and heaviest torture for him.
Thinking he no longer needed
to resist, with the peace of mind
from having created a melody
that will join the entire world’s
people, he passed away in 1827