96
tarafından karartılır. Tarsus’tan
Olimpos’a kadar olan tüm
kentleri ve bölgeden geçen
Roma gemilerini yağmalayan
Zeniketes Olimpos’u krallığının
başkenti ilan edince, kent
Likya Birliği’nden çıkartılır.
Roma ordularının Zeniketes’i
bölgeden atmasının ardından
korsanlarla işbirliği yaptığı için
Olimpos ağır cezalara maruz
kalır. Bizans döneminde bir
ölçüde de olsa da Cicero’nun
“eski mamur kent” olarak
tanımladığı geçmişteki zengin
günlerine dönen Olimpos 15.
yüzyılda tamamen terk edilir.
Kentin o günlerinden kalan
Likya tipi lahitler, tonozlu
mezar odaları, hamam ve
tiyatro kalıntıları makilerin ve
defne ağaçlarının kapladığı
alana yayılmış durumda.
Bu kalıntılar içinde en ilginç
olanı ise Olimposlu Kilikyalı
korsan Kaptan Eudemos’a
ait lahit. Çıralı girişinin bilet
gişesi karşısında bulunan
mezar odası içindeki lahidin
üzerinde direksiz ve küreksiz
bir gemi kabartması ve
dört dizelik bir şiir yer alır:
"Son limana girdi çıkmamak
üzere çünkü ne rüzgârdan,
ne de gün ışığından medet
var artık. Işık taşıyan şafağı
terk ettikten sonra kaptan
Eudemos, Oraya gömüldü
gün misali kısa ömürlü gemisi,
kırılmış bir dalga gibi." Kaptan
Eudemos'un ardından 78
yılında Romalılar tarafından
alınmış, sonrasında ise Haçlı
seferleri döneminde Selçuklu
topraklarına katılmış Olimpos.
Eudemos'un mezarına gitmek
için yanından geçtiğimiz
Akdere Çayı'nın gürül gürül
akan sularıdır Poseidon'un
kudretini gösteren...
Günümüzde suyun büyük bir
kısmı yukarı kesimde sulama
suyu olarak el konduğu için,
özellikle de yaz aylarında
kurumaya yüz tutuyor. Oysa
geçmişte, taşkınlarını önlemek
için inşa edilmiş bir duvara
gereksinim duyacak kadar
coşkuluymuş Akdere'nin suları;
hatta bu berrak sularda gemiler
dahi yüzebilirmiş. Eudemos’un
lahti dışında çevreye yayılmış
birkaç lahit daha var. Ancak
ayakta kalmayı başarabilmiş
en sağlam yapı ise M.S.2.
yüzyıla tarihlenen bir tapınağın
girişi. İon tarzındaki giriş,
tapınağın ihtişamı konusunda
ip ucu vermek için ayakta
kalmış gibi. Işık Ülkesi Likya
Güneş Tanrısı Apollon’un
doğum yeri olarak kabul
edilirdi, bu nedenle Likya’nın
baş tanrısı Apollon’du. Ancak
Olimpos’lular için Apollon’dan
daha önemli olan bir başka
tanrı vardı. Mitolojik tanrıların
en usta sanatçısı, her türlü
madeni işleyerek muhteşem
eserler yaratan demirci tanrı
Hephaistos. Bunun nedeni
ise Çıralı sahilinden üç
kilometre içerdeki Yanardağ’da
bulunan ve Anadolu’daki
en gizemli yerlerden sayılan
Yanartaş’ta yüzyıllardan beri
sönmeyen ateş. Efsanesi
de en az Yanartaş kadar
ilginç olan bu bölgede tanrı
Hephaistos adına yapılmış
bir tapınak bulunduğu antik
dünyanın coğrafyacılarından
Pseudo’nun “Periples” adlı
eserinde anlatılır. M.Ö. 350
yılında kaleme alınan eserde
Adrasan Limanı ile Phaselis
kenti arasındaki ‘bir dağda
Hephaistos Tapınağı ve yerden
çıkıp kendiliğinden yanan ve
hiç sönmeyen ateş bulunur’
denmektedir.”
gezi - yorum
travel - ing