126
uzaktaki yakın
so far so close
süreci olarak yansıtılmış
arabalar ekseninde. Değişen
teknoloji, değişen ihtiyaçlar,
değişen trendler ve değişen
yaşam biçimleri, gözümüzün
önünden geçen hızlı bir film
şeridi etkisi veriyor adeta.
Müze demişken
Sahi Münih’in Avrupa’nın önde
gelen müze şehirlerinden
biri olduğunu söylemiştim
değil mi? Her birine bir gün
ayırsanız yine de gezmelere
doyamayacağınız zenginlikteki
Münih müzelerinin önde
gelenlerine şöyle en azından
birkaç saat ayırmakta fayda
var. Bunun için ilk hedefimiz
metro ve Konigplatz istasyonu.
İstasyonda müzelik bir yere
geldiğinizi anlayacaksınız
zira bu durakta bayağı
sağlam, bir arkeoloji müzesini
kıskandıracak heykeller
karşılayacak sizi. Çıkışta
karşınızda duran ve antik Roma
çağrışımı yapan Glyphothek
ise, Bavyera Kralı I. Ludwig'in,
sahip olduğu Yunan ve Roma
Heykelleri için yaptırmış olduğu
müze. Caddenin ucunda göz
kırpan Obelisk’i yani antik
mısır dikilitaşını sağınıza alıp
ilerleyince teknik üniversitenin
karşısında asıl hedefimiz olan
Pinakothek müze grubunu
kolaylıkla bulacaksınız.
Alte’nin eski, Neue’nin yeni
olduğunu biliyoruz artık. Sahip
oldukları eserlerin dönemlerine
göre isimlendirilmiş olan
Pinakotheklerin bir de modern
olanı var. Köşedeki bir diğer
önemli müze olan Museum
Brandhorst ile birlikte kombine
bilet almak akıllı bir tercih
olacak. Bir ipucu: kombine
olarak 12 euroya gezilebilecek
dört müzenin Pazar günleri
ziyaret bedeli sadece 1’er
euro. Pazartesi günleri kapalı
olan Alte Pinakhotek 13.yy’dan
18.yy’a ait eserlerin sergilendiği
dünyanın döneminde en
iddialı müzesi. En babaları
Leonardo da Vinci olmak
üzere Dürer’den Rubens’e,
Brueghel’den Cranach’a “eski”
ustaların eserleri sergileniyor.
19.yy sanatçılarını ağırlayan
Neue Pinakhotek‘te ise
Van Gogh, Monet, Manet
gibi empresyonist isimlerin
yanı sıra Alman ustalar Max
Liebermann, Adolph Menzel ve
daha onlarcasının büyüleyici
eserleri var. Müzedeki eserleri
takdir etmek ve onların
ruhunuza dokunmasına izin
vermek için illa derin bir
entelektüel bilgi birikiminiz
olması gerekmiyor. En
genci 200 yıl önce yapılmış
bu eserlerin hala taptaze,
en iyi fotoğraf makinasının
yansıtabileceklerinden bile
daha canlı sunduğu sahneler
ve portreler insanoğlunun
becerisine ve hayal gücüne
daha fazla saygı duymanızı
sağlıyor. Pinakothek der
Moderne‘de ise modern resmin
ustalarının yanı sıra grafik,
tasarım ve mimari bölümleri
de var. Eserler kadar müzenin
kendi modern mimarisi ve
eserlerin sergileniş biçimleri
de ilgi çekici. Müzeyle işim
olmaz diyen okurları bile
heyecanlandıracak türden
yenilikçi bir müze burası.
Alman mühendisliğine
saygı duruşu:
Deutsches Museum
Sıradaki durağımız ise genelde
insanoğlunun, özelde Alman
mühendisliğinin ulaştığı
noktanın gövde gösterisi olan,
dünyanın en saygın ve büyük
teknoloji ve bilim müzesi olan
Deutsches Museum. Eski
şehir merkezinin doğu kapısı
olan Isartor’un çok yakınındaki
müze, Isar Nehri üzerindeki
bir adacıkta 1903 yılında
kurulmuş. Yılda yaklaşık 1.5
milyon kişinin ziyaret ettiği
müzede 50 farklı bilim ve
teknoloji dalına ait 28,000
farklı obje sergilenmekte.
Girişte alt kattan uzanan ucu
ile bir denizaltı ve tastamam
ahşap bir guletle gemicilikle
başlayan macera onlarca uçak,
roket, araba vs göreceğiniz,
matbaacılıktan astronomiye,
ilaç sanayinden tünel açma
tekniklerine, fotoğrafçılıktan
radar sistemlerine türbinlerden
uçak motorlarına ve uzay
teknolojilerine mühendislik,
bilim ve teknoloji deyince
aklınıza gelen her şeyden bir
örnek, kesit vs içerecek tarzda,
her adımda daha da ilginç hale
gelerek sürecek müzenin katları
boyunca. Yazmakla, örnek
vermekle bitirmenin bu sayfalar
dahilinde çok zor olacağı
olağanüstü zengin ve etkileyici
bir müze. Çocuklu aileleri çok
mutlu edecek olan 3-8 yaş
arası çocukların alındığı ve sizi
unutacaklarının garanti olduğu
Kid’s Kingdom isimli bir alan
da barındırıyor. Dinlenmek ya
da müzeyi ağız tadıyla gezmek
isteyen ebeveynler için bir
nimet.
Uzaklar
Sıradaki duraklarımız uzaklar.
İlk “uzak”, aslında çok uzak
değil; merkezin hemen
dışında Nymphenburg Sarayı.
Tramvay ile ulaşılabilen sarayın
porseleni ve peyzajı meşhur.
Güzel bahçesinden tatminkar
fotoğraflar yakalamak için
iyi bir havada gitmek lazım.
Saray da saray gibi saray.
Meraklılarına duyurulur. İkinci
uzak ise artık gerçekten
biraz uzak. Ama eforunuzun
karşılığını alacağınız türden
bir durak: Füssen şehrindeki
Hohenschwangau Kasabası
yakınında bulunan, 6 katlı
neo-romantisizm mimari stiliyle
yapılan kale, yani meşhur
Neuschwanstein Şatosu.
Hani şu Disney logosuna