90
film şeridi
storyboard
daha asla göremeyeceğini
sanıyordu. Oysa macera yeni
başlamıştı ve torunuyla çıktığı
yolculukta onu bize göre henüz
50 yıl, ona göre ise sonsuz bir
zaman yolculuğu bekliyordu.
“Doktor”un 50 yıldır hiçbir
bölümde kullanmadığı, hala
gizemini koruyan bir ismi
vardı ama onun gezegeninde,
herkes kendine var olma
sebebine uygun bir isim
seçme hakkına sahipti.
Doktor, hem iyiliği ve şifayı
çağrıştırdığı hem de modern
serinin bazı sezonlarında sık
sık değindiği gibi “havalı”
olduğunu düşündüğü için bu
ismi seçmişti. “Kim” olduğu
önemli değildi. O; şifa dağıtan,
ölüme onu kandırarak meydan
okuyan, zaman yolcusu
bir “Doktor”du. Çocuk,
yetişkin herkesin umutlarını
bağladığı, dizinin yayınlandığı
stüdyoya “Doctor Who”
adına mektuplar gönderilen,
onu canlandıran oyunculara
yolda rastlandığında uzay
gemisini nereye bıraktığı
sorulan bu efsane, yayınlandığı
ilk sezonundan itibaren
izlenme rekorları kırdı. Ancak
yayınlanan ilk bölümü,
gelecekte elde edeceği bu
başarıya dair hiçbir belirti
taşımıyordu. Çünkü ilk bölümü
John F. Kennedy’ye suikast
düzenlendiği gün yayınlanan
hiçbir dizinin izlenme ihtimali
yoktu. Öyle de oldu. Ama
üzerinden zaman geçtiğinde
dizinin tekrarını yayınlama
kararı alındı. Tardis’i yaratmak,
etkileyici karakterler, hikâyeler
üretmek; son derece zorlayıcı
teknik imkânsızlıklarla bu
diziyi çekmek yeterince zor
olmuştu ve bu kadar emek en
azından bir şansı daha hak
ediyordu. Bu şans Doctor Who
için dönüm noktası oldu. İlk
doktorun, belki oyuncunun
yaşının etkisiyle karaktere
yüklediği otorite benimsenmiş;
dizi, kısa süre içinde çocuk
ve yetişkin herkesi ekrana
bağlamıştı. O, çocukların
gerçek olmasını ve bir gün
yakından görmeyi diledikleri
kahramandı. Sahip olduğu
ve “Whovian” olarak anılan
hayran kitlesi de, tarihte bir
sözlükte adı geçen ilk hayran
grubu olan Doctor Who,
zaman içinde heyecanla
beklenen bir televizyon
dizisinden, dünyayı saran bir
akıma dönüştü. Bugün de
aynı sevgi ve ilgiyle devam
eden akım; dizinin iyi ve kötü
karakterlerinden oyuncaklar,
kostümler üretilmesine
sebep oldu. Dünyanın bazı
yerlerinde “Tardis” ismiyle
açılan mekânlar bile bulunuyor.
“Guinness Rekorlar Kitabı”na
da “Dünyanın En Uzun
Süren Bilim-Kurgu Dizisi”
olarak geçen Doctor Who,
ilk doktorun torunu olan
Susan Foreman’ın diziden
ayrılmasından sonra, birçok
farklı yol arkadaşıyla devam
etti. Doktor “içi dışından büyük
bir mucize” olarak tanımladığı
Tardis’in dış tasarımı için
50’li yıllardan kalma bir polis
kulübesi seçmişti. Çünkü hem
kolayca “park” edilebiliyordu
hem de dikkat çekici değildi.
İlk doktoru canlandıran
aktörün, gerçek hayatta yaşıyla
ilgili yaşadığı rahatsızlıklar
diziyi bitme noktasına getirdi.
Ama bu mümkün değildi
çünkü artık Doctor Who, tüm
dünyanın sıkı sıkıya bağlandığı
bir umudun temsilcisiydi.
Onu canlandıran oyuncunun
sağlığına ya da varlığına bağlı
bir karakter değildi. Tek bir
çare vardı; Zaman Lordu’na
bir özellik daha ekleyerek,
ona ölümü kandırabileceği
bir “rejenerasyon” yeteneği
vermek. 1966 yılında Patrick
Troughton, bayrağı ilk
doktordan bu “dönüşüm”
sayesinde teslim aldı.
Böylece Doctor Who, 50 yıl
içinde, varlığından 50. yıl
özel bölümünde haberdar
olduğumuz “Savaş Doktoru”
da dâhil olmak üzere 13 kez
değişti. Her değişim hem
oyuncusu, hem karakter,
hem yol arkadaşları hem
de ona gönülden bağlı
“Whovian”lar için biraz daha
sancılı oldu. Ekranda görülen
her dönüşümün sonunda bir
sonraki doktora alışmamak
üzerine sözler verildi. Ancak
Doctor Who felsefesine
göre, bir insanın ya da bir
uzaylının nasıl göründüğü,
neye benzediği değil, içinde
ne taşıdığı önemliydi. Bu
felsefeyle her yeni doktor bir
öncekinden daha çok sevildi.
10. Doktor David Tennant, en
sevilen ve bu yüzden en uzun
süre kalan doktorlardan biri
oldu. Ondan sonra gelen Matt
Smith işinin çok zor olacağını
düşünüyordu. 2014 yılında
yayınlanan özel bir bölümle,
Matt Smith de Doctor Who’ya
veda etti ve bu bölümde
geçirdiği rejenerasyon
sonrasında gördüğümüz yüz
Peter Capaldi’ye aitti. Bu
bilgi tüm Whovianlar’ın tek bir
şeye odaklanmasını sağladı:
Modern serinin yeni doktoruyla
başlayacak olan yeni sezona.
Doctor Who, bir hayali 50
yıl boyunca aynı heyecanla,
her geçen gün artan bir
sevgiyle sürdürmeyi başardı.
Maceralarında karşılaştığı tüm
insanlara, uzaylılara yardım etti.
Bazen ölümle burun buruna
geldi, kendini hiçe sayıp
düşmanlarına karşı koydu.
Gizem dolu doktorun her
sezonda başka bir sırrı ortaya
çıktı. Karısı, kızı, Tardis’in
ruhu, paralel evrendeki ikizi…
Nesilden nesile aktarılan bir
geleneğe dönüştü Doctor
Who. Geçen 50 yılın sonunda
gerçekçiliğinden ödün
vermeyen takipçilerinin tek
endişesi “Ya bir gün diziyi
bitirirlerse?” oldu. Kendini
doktorun büyülü dünyasına
bırakmayı tercih edenlerin
aklında ise cevabından
korktuğu tek bir soru var: “Ya
Doctor Who gerçek değilse?”