43
başlayan buz fabrikalarına
kadar en gözde mesleklerden
kabul edilmişti. Buzun önemi
büyüktü çünkü mutfaklarda
yemekleri özellikle sıcak
havalarda koruyabilmek,
sıcaktan etkilenip
bozulmamalarını sağlamak
neredeyse imkânsızdı.
Yiyeceklerin bozulmamaları
için buzun içinde saklanmaları
gerekiyordu. Buz aynı
zamanda çok sıcak geçen
mevsimlerde serinlemek için
de bir ihtiyaçtı. Bu ihtiyacın
karşılanması Uludağ’daki kar
ve buzların şehre getirilmesiyle
mümkündü. Buzcular ailesi,
padişahtan aldıkları izinle bu
yetkiye sahip olmuş, ortaya
çıkan “buz sektörü”nün tekeli
olmuşlardı. O dönemde
kar ve buzun değerini, hem
yalnızca bu iş için özel bir
izinle görevlendirilen ailenin
hem de sarayda yiyecek ve
içeceklerinin buz kalıplarının
içine koyulmasından sorumlu
olan “Karcıbaşı”nın varlığının
yanı sıra, 1768 yılında yaşanan
bir olay kanıtlıyordu. Bu tarihte
eşkıyalar buz taşımakta
olan buzcuları Gemlik Katırlı
Dağları’nda rehin almış ve
saraya “eğer istediğimiz parayı
vermezseniz, dağlardan buz
ve kar alamazsınız” diye tehdit
etmişlerdi. Yaşanan bu sıkıntı
kar ve buzun değerini daha
da arttırmıştı çünkü yazın
sıcağında bozulup kokuşan
yiyecek ve içeceklerin hepsi
ziyan olmuştu.
Buzculuk yalnızca sarayın ve
halkın ihtiyacını karşılamakla
kalmıyor, Osmanlı’nın en
önemli ticaret merkezlerinden
biri olan Bursa’nın ticari
açıdan gelişmesine de katkı
sağlıyordu. Mesleğin etkin
olduğu dönemlerde İstanbul’a
ya da Bursa’ya gelen yerli
yabancı seyyahlar, yazarlar
bu ticareti gözlemleyerek,
yalnızca bu işi yaparak
büyük ticari kazançlar elde
edildiğini aktarıyorlardı.
Özellikle Müslümanlar
food and drinks that went bad in
the heat of the summer months
had to be thrown away.
Icemen not only met the
demands of the palace and the
public, but also contributed to
the commercial development
of Bursa which was one of the
important trade centers of the
Ottoman Empire. Local and
foreign travelers as well as writers
who came to Istanbul or Bursa
at the time when this occupation
was at its peak observed this
trade and stated afterwards that
high profits could be acquired
by only doing this job. Uludağ
was believed to be almighty and
miraculous especially by the
Muslims and ice wells were dug
up at the region known today as
the snow pit; the snow acquired
from here was accepted as the
property of the Ottoman sultans
and could be rented. Snow
commerce provided a significant
contribution to the treasury
and the snow was carried via
the western path to Kadıyayla
on mules some of which were
handed over to the palace while
the remainder was sold to the
public. The icemen who took
off towards Uludağ every day at
about 5 p.m. came back to Bursa
at 9 a.m. in the morning. The
workers who toiled without any
rest covered the ice in special
felts so that they would not be
damaged on the way, whereas
ice was cut only during June 15 –
August 15 when it was the most
suitable time to do so. Their route
started from the Hünkâr Palace,
passed by the Buzcular Fountain
and reached the mountain via
Yantekir, Sarıalan, Dombay Pit.
After snow was collected from
the Dombay Pit they reached
the dairy but snow collection
continued at the Küçükkuyu,
Büyükkuyu regions. Gölbaşı
was the last spot where ice
that could be cut only by axes
was collected. This took about
11 hours. The region known
today as “karlık” was once
the workplace of icemen that
worked continuously to serve
the public. Their occupation
took its place amidst the dusty
pages of history, but the traces
of their service that continued
for centuries still remain. Their
grandson Ismail Buzcular who
sought these remains took it onto
himself to serve Bursa all his life