91
Emine Civanoğlu
FARUK DUMAN / VE BİR PARS HÜZÜNLE KAYBOLUR
FARUK DUMAN / AND A LEOPARD DISAPPEARS SADLY
that Hunter Kemal cast in the
forest who, in the words of Kara
Halil, has ridden every horse
and has shot every mosquito
from the eye in the forest. And
I would definitely go wherever
Faruk Duman would take me on
another page, because he made
me experience things that I had
never experienced before in his
book entitled And a Leopard
Disappears Sadly.
“I lifted my head and looked
up; the branches are thinning,
giving way to one another. They
were freshening and growing. I
could hear the exciting freshness
of the moment after the rain.
The trunk carries water to the
branches, so that they may
grow a bit more. Sleepy snakes
each, one might think. They were
expanding stubbornly with their
eyes on the sky. But how can a
branch, a praying mantis greet
the sun. The rising up of the
light, the darkening of the sky,
the opening up of it. This branch
has no passionate sound that
springs forth from its trunk. What
can it do, if it cannot rejoice like
the squirrels, weasels, foxes,
cicadas? What should Şıvgın
do?”
All the things that happen from
morning to night time. Our
children think some of these
never happened. Or what these
things will cause or will prevent. A
leopard is shot, the last Anatolian
leopard and no one cares, but he
has cared. So much so that he
has devoted an entire book to the
last Anatolian Leopard that was
shot in 1974 in Beypazarı.
önce çünkü ormana hiç böyle
bakmadım. Faruk Duman vardı
yanımda, korkmadım. Parstan
korkmadım. Kendi oğlunu
kendi kızının içine sokan o pis
suratlı adamdan korkmadım.
Ses çıkarak dallardan
korkmadım.
Ceren’i anlattı, yaşadıkları
kimsenin yaşamına geçmesin
inşallah. Resim’i anlattı Faruk
Duman, alem çocukmuş
Resim. Kaderini yaşamış belli
ki ama kadersiz derler bizim
orada Resim gibilere. Kara
Halil’den bahsetti. Kara Halil’in
deyimiyle sırtına binmediği
binek, gözünden vurmadığı
sinek kalmamış yaman bir avcı
olan Avcı Kemal’in ormana
yaptığı büyülerden konuştuk.
Ve Bir Pars Hüzünle Kaybolur
kitabında bana daha önce
başka bir kitapta başıma
gelmeyenleri yaşatan Faruk
Duman, başka bir sayfada
nereye gidelim dese giderim,
kesin, tereddütsüz.
“Başımı kaldırıp yukarı baktım;
dallar incelerek yükseliyor,
birbirine yol vererek. Tazelenip
yapraklanarak uzuyorlardı. Bu
yağmur sonrasının, bu heyecan
verici tazelenmenin çıtırtısını
duyabiliyordum. Gövde dallara
su taşıyor, dallar biraz daha
uzayabilmek için. Sanırsın
birer uykulu yılan. Gözlerini
gökyüzüne dikmiş inatla
genleşiyorlardı. Ama bir dal, bir
peygamber devesi güneşi nasıl
karşılar. Işığın yükselmesini,
gökyüzünün kızararak,
pençelenerek açılmasını.
Ne ki bu dalın, gövdeden
fışkıran bu arzulu ucun bir
sesi yoktur. Bu nedenle
öyle sincaplar, gelincikler,
tilkiler, ağustosböcekleri gibi
sevinemeyince ne yapsın.
Şıvgın ne yapsın?”
Neler neler oluyor sabahtan
akşama kadar. Bazısını
çocuğumuz hiç olmamış
sayıyor. Olanın neye sebep
ya da mani olacağını zerre
düşünmüyor. Bir Pars
vuruluyor, son Anadolu Parsı,
çoğu kimsenin umuru bile
olmuyor ama onun olmuş.
1974’te Beypazarı’nda vurulan
son Anadolu Parsı’na adadığı
bir kitap yazacak kadar olmuş
hem de.