33
içinize dolmak için bekleyen
bu kadar hatırası varken
kendinizi yorgunluğunuza
teslim etmeyin. Bolca
göreceğiniz hediyelik eşya
ve yöresel tatların bulunduğu
tezgâhlardan alışveriş yapın.
Tarihi mekânlara uğrayın,
pencere ve kapı önleri
çiçeklerle süslü evlerin
önünden geçin, karşınıza
bolca çıkacak olan leylekleri
selamlayın; dar sokaklarında
yürüyün, göle doğru inen
yolları takip edin. Her gün
öğleden sonra yapılan balık
mezatlarına katılın. Burada
yaşayanlarla sohbet etmenin
keyfini yaşayın, Gölyazı’nın
hikâyesini bir de onlardan
dinleyin. Belki birinden,
adını Napolyon’dan aldığını
bildiğimiz kirazın aslında
adını, eskiden Apolyont
olarak bilinen Uluabat Gölü
ve çevresinden aldığını da
öğrenirsiniz. Adanın sizden
misafirperverliğini ve güler
yüzünü esirgemeyen, buradan
mutlu ayrılmanızı kendisine
görev edinmiş samimi
insanları; size şehirlerin
bunaltıcı, kasvetli havasını
da, asık suratlı mutsuz şehir
insanlarını da unutturacak.
Gölyazı’nın batısındaki Kız
Adası’nda bulunan, göl
yükseldiğinde sular altında
kalan Apollo Tapınağı’nın
kalıntıları, Roma ve Bizans
dönemlerinden kalma kale
duvarları, kemerli surları
arasında gezinin. Osmanlı’dan
kalma Sübyan Mektebi’ni,
Türk yapımı tarihi hamamını,
halkın “Gavur Mezarı” diye
adlandırdığı anfi tiyatroyu,
merkez mahallesindeki
Osmanlı Dönemi’nde inşa
edilen ve 2008 yılında Vakıflar
Bölge Müdürlüğü tarafından
Maybe one of them will tell you
that cherries as we know them
have been named after Uluabat
Lake and its environs which was
known in the past as Apolyont.
The ever-smiling, hospitable
locals of the island will make you
forget the dreary atmosphere
and the grim faced inhabitants of
the bigger cities.
Walk around the remains of
the Apollo Temple that was
flooded when the lake waters
rose at Kız Island to the west of
Gölyazı as well as the remains
of castle walls and arched
fortifications. See the Sübyan
School dating back to the
Ottoman Period, the historical
Turkish bath, the amphitheater
known among the locals as the
“Grave of Foreigners” as well as
the only mosque in the central
neighborhood which was built
during the Ottoman Period and
was restored and opened to
prayer in 2008 by the District
Directorate of Foundations. Go
out to the Nailbey Island right
across the western shore on
which a monastery is thought to
be present during the Byzantine
Period and after. To the island
of Ziya Nail Dölen who fought
against the Bulgarian as a
guerrilla fighter during the Balkan
War and in 1940 bought this
island housing remains of the
Hagios Konstantinos Church
from the Byzantine period and
started living alone.
Make sure you get really tired
and hungry so that you do not
go back without trying out the
famous gözleme (some type of
pancake) of the region as well
as the tuna and catfish which
are the main source of income
for the locals. After you are full,
ask for some tea from the ladies
who ask, “Anyone wants tea?”,
sit on the banks past the bridge
to enjoy the lovely scenery of
Uluabat while leaving yourself to
the striking colors of the sunset
reflecting off from the surface
of the lake. Join the ranks of
photographers around you who
Aykut Güngör