37
para bastırılan kent, Bizans
Dönemi’nde önce Bithynia
Psikoposluğu’na daha sonra
ise Nicomedia (İzmit) ve Kios
(Gemlik) psikoposluklarına
bağlandı. Osmanlı Dönemi’nde
kazanılan Bafeum (Dimboz)
Savaşı sırasında Kite tekfurunu
buraya kadar kovalayan
Osman Bey, 1302 yılında
Halilbey Adası’nı da ele geçirdi
ve Gölyazı’nın Bizans ile tüm
bağlantısını kesti. O zamana
kadar Theotokia olarak
anılan kent, savaşın ardından
halk arasındaki söylemiyle
“Apolyont”a dönüştü. Bir
efsanenin ortasında yer alan
Gölyazı’nın mitolojide de,
onu “Işık Tanrısının Şehri”
yapan hatırı sayılır bir yeri
var. Efsaneye göre Zeus’un
çocuğunu taşıyan Leto,
Zeus’un kıskanç karısı Hera
yüzünden doğum yapabilecek
bir yer bulamamış. Leto
en sonunda Hera’nın tüm
tehditlerini hiçe sayan bir ada
bulmuş ve önce Artemis’i daha
sonra ise ışık ve aydınlık tanrısı
olan Apollon’u doğurmuş.
Apollon’un varlığıyla her
yerde çiçekler açmaya, adım
attığı her yer yeşermeye, tüm
ada bir cennet bahçesi gibi
renklenmeye başlamış. Bu
cesur ada elbette Gölyazı’dan
başkası değilmiş.
Osmanlı zamanında 1000
civarı evin bulunduğu
Gölyazı’da, Türkler ve Rumlar
birlikte yaşıyor, çoğunluğu ise
Rumlar oluşturuyordu. Şimdi
tarım, hayvancılık ve ağırlıklı
olarak balıkçılıkla geçinen halk
o zamanlar ipekböcekçiliği
de yapıyordu. Gölyazı o
dönemlerde birbirleriyle uyum
içinde yaşayan insanların
bulunduğu önemli bir ticaret
ve pazar merkeziydi. 1. Dünya
Savaşı zamanında çıkan
yangında 400 kadar ev yok
oldu. Kurtuluş Savaşı’nın
ardından köy boşaltıldı ve
civar köylere göç başladı. Her
şey durulup savaş bittiğinde
Türkler geri döndüler ama
Rumlar Yunanistan’a gitmeyi
distant, the ties between the new
and old Apolyont were never lost.
Even today tours are organized
and people come to meet their
children and grandchildren.
They talk about the old days,
memories as they reminisce
about their grandparents
and heritage. Memories mix
in with the tears of the grand
sycamore tree that will greet
you as soon as you pass the
bridge connecting the island
with the mainland. The Weeping
Sycamore of Gölyazı continues
to cry to the heart wrenching
legend of these two peoples
bound together for years. To the
incomplete love story between
the Greek beauty Eleni and the
Turkish boy Mehmet. “Eleni and
Mehmet were in love since their
childhood, but found themselves
in a nightmare when they were
dreaming about the day they
will marry in Gölyazı where they
grew up together. Separation
was inevitable when the Greeks
in Gölyazı had to be exchanged
with the Turks in Thessaloniki
during the War of Independence.
Mehmet took action immediately
upon learning that Eleni was
about to leave Gölyazı, however
Eleni’s brother Yorgi crossed his
path and stabbed him. Mehmet
succeeded in crawling up to the
sycamore where they used to
meet secretly with Eleni since
their childhood. Eleni’s friend
ran up and told everything to
Eleni when she saw Yorgi and
Mehmet from a distance. The
girl ran to their meeting place
as soon as she got the news
only to find the dead body of
Mehmet. Thus Eleni hung herself
from the branch of the sycamore
when she realized that it was the
only way they could be together
again.” This grand sycamore
continues to cry at the grim fate
of these two young lovers since
that day. It tells this love story to
the children of the Greeks and
Turks who used to live here in
peace.
The precious gemstone
smiling at the future of
Bursa…
After listening to this sad
tale under the shadow of the
centennial sycamore tree, you
can return to the present and
continue discovering Gölyazı.
Gölyazı House of Culture that
greets you as soon as you
Bora Şahin