78
deli kızın defteri
Gözde Aral
YAZ, sıcak bir gün... 70 kişi bir salona
tıkışmışız, toplantı yapıyoruz. Can
sıkıcı. Üniversitede dersteymişim gibi
hissediyorum. Biraz daha yetişkin,
biraz daha öğretmen, biraz daha kadın
olmamdan gayrı değişen pek bir şey
de yok aslında. Konsept aynı, hoca bir
şeyler anlatırken birbirimizin kağıtlarına
notlar yazıyoruz, gülüşüyoruz,
fısıldaşıyoruz. Bir ara pislik bir yorum
yapıyorum, gülüyoruz, sonra da
arkadaşlarımdan birine tişörtümdeki
yazıyı işaret ediyorum,
“I love my dark side!"
1
Tüm
ciddiyetiyle, biraz da "hadi oradan"
edasıyla, "you don't have a dark
side, do you?”
2
diye karşılık veriyor.
Tüm ciddiyetimle, biraz da "hangimiz
biraz … değiliz ki" edasıyla kafamı
sallıyorum, “I do. Deep inside...”
3
Yandan yandan gülüyoruz, toplantı
akıyor.
Şeytan olmak kolay bir şeydir herhalde.
Lamı cimi yok, kötülükle kol kola
gezeceksin. Melek olmak hakeza…
Meleksen e-mail hesabın melek@
iyilik.net olacak. Peki ya içinde bu
ikisinden de parçalar barındıran insan
ne yapsın? Mutlak iyi ve mutlak kötü
diye bir şey yok, bu kesin. Kimse ne
tepeden tırnağa bir Rahibe Teresa
olabilir, ne de her daim elindeki
budu vahşice ısırırken “nihohaha…”
diye gülen bir Erol Taş karakteri…
Dünyaya gelişimizle birlikte içimize
serpilmiş iyilik ve kötülük tohumları
birer ikişer patlayıp, her geçen gün yeni
sürgünler vererek ruhumuza dolanan
sarmaşıklar halini alıyor. Ve bir kez
birbirine dolandıktan sonra bu ikisinden
birinden kurtulmak insanoğlu için pek
de kolay olmuyor. Bunu bile bile, ben
mesela, "kötü" olabileceğimi uzun süre
kabullenemedim. Çocukluğumdan beri
iyi biriydim ben, büyümek kötüleşmek
anlamına gelemezdi. "Hatalı", "yanlış
yolda", ya da "iyiyle kötüyü ayırt
edemiyor" olabilirdim; ama kötü, asla!
Niyetim iyiydi bir kere. Hem sonra
şartlar beni buna zorlamıştı. İsteyerek
yapar mıydım hiç!
Mazeret göbek deliği gibidir, herkeste
bulunur. Bahanelere sığınıp vicdanını
rahat ettirmek, hatta daha da ileri
giderek haklı çıkmak istedikten sonra,
elini atsan mazerete çarpardın, mesele
o değildi. Söylediğin yalanlara inanıp,
doğrunun bittiği noktayı kaybettikten
sonra suçluluk duygusu buhar
olup uçuyordu. "Her şey bir yorum
meselesiydi, ya da bir tercüme hatası.
Ne gördüğün, ne görmeye yatkın
olduğuna bağlıydı. Eflatun bir canavar
görmeye hazırsa gözlerin, eflatun
canavarlar görmeye başlayabilirsin
pekala."
4
Asıl sorun şuydu:
Nereye kadar? Nereye kadar
kaçabiliriz ki gerçeklerden? Nereye
kadar aklayabiliriz karalara bürünen
benliğimizi?
Yadsımanın faydası yok, kötüyüz.
Hem de en az iyi olduğumuz kadar…
İçimizde birbirine karışmadan, su ve
yağ gibi dalgalanıyor iyilikle kötülük.
Yetişkin olma yolunda, çocukluğa
dönüş umuduyla ardımızda bıraktığımız
masumiyet kırıntıları, kargalara yem
oluyor daldığımız kara ormanda…
Kötüyüm ben,
kötüyüm,
kötüyüm,
kötüyüm!
1
“Karanlık tarafımı seviyorum!”
2
“Senin karanlık bir tarafın yok ki, yoksa var mı?”
3
“Tabi ki var, çok derinlerde..”
4
Elif Şafak, Araf.