98
Gözde Aral
deli kızın defteri
3
yaşımda evimizin kapısını açışımla,
karşımda gördüğüm adamın
babamı yutmuş olduğunu sanarak
buzdolabının arkasına saklanışım bir
oluyor. Askerden dönen babamın
sesini duyunca kafamı uzatıyorum,
tanımadığım bir yüzle karşılaşınca
olduğum yere siniyorum.
4
yaşımda elimde ütü kordonuyla
“akş bu deyil miii.. nırınımnım nımnım
nım.. Akş bu deyil miii.. nırınım nım
nımnımnım.. Söyleee sevgiiilim söyleee
akş bu deyil miii..” diye sanatımı icra
ettiğim ev konserlerimden birinin
ardından geceyarısı babaanneme
fırlatıldığımda (bırakılmak denmez ona),
onsuz uyumadığım şişman bebeğimi
evde unuttuğumuz için ağlarken,
gerçek bir bebeğin ailemize katıldığını
haber veren telefon geliyor, ağlamam
kesiliyor.
5
yaşımda ana sınıfı öğretmenim
en sevdiğim şarkının ne olduğunu
sorduğunda, gözlerimi kapatıp
yemyeşil bir düzlüğe açılan bir pencere
hayal ederek “bir ilkbahar sabaahııı
güneşle uyandın mı hiiiiç, çılgın gibi
Dergi Bursa’nın ilk
yaşında biz kocaman
bir aile olarak ardımızda
güzel kareler bıraktık
gibi. Geriye baktığımızda
neler neler yapmışız
diyeceğimiz nice on
yaşlara... Peki ya siz
kişisel tarihinizin tozlu
sayfalarına dalmaya ne
dersiniz? İnsan hayatında
bazı anlar, bazı kareler
ölümsüzdür, mıh gibi
çakılmıştır zihnin bir
köşesine.. Ben onların
peşine düşüyorum,
özenen ardımdan gelsin.
“Yaş”
lanmak