88
semboller
Abdulkadir Kılınç
Ölüm duygusu ile baş edebilen en
güçlü duygu belki de aşk. Latin dilinde
aşk a-morte yani ölümsüz anlamında
kullanılmış Amor olmuş. Dünyanın en
romantik şehirlerinden biri Paris ise
diğeri Roma olabilir mi? Roma - Amor
ilişkisi buradan mı geliyor acaba?
Aşk, bir insana bir özneye
yönlendiğinde mecazi, Tanrı’ya ya da
ulvi değerlere yöneldiğinde ilahi aşk
olarak tanımlanıyor. Bu ikisi arasında
kesin çizgiler olmadığını, ikisinin de
birbiri içine geçebildiğini, mecazi
aşkın, ilahi aşkın bir gölgesi, tohumları,
bir yansıması olduğunu düşünüyor
tasavvuf insanları.
Aşkın en güzel örneklerinden birini
Alman yazar, şair ve düşünür
Wolfgang Von Goethe veriyor bize.
Ünlü düşünürün sevgilisi Beatrice’ye
söylediği söz, aşkın karşımızdaki
özneye bağlı olmadığını, onun insanın
kendinden kaynaklandığını, yaşadığı
bu duygunun aşkın kendisinin
doğal bir tezahürü olduğunu
anlatıyor bize. Şöyle diyor Goethe:
- Sizi seviyorum bayan ama bundan
size ne?
Bu aynı anda aşkın karşılıksız bir duygu
olduğunu, karşılık beklemenin aşkın
o nazik, hassas, çok kırılgan sırça
doğasını bozabileceğini göstermiyor
mu?
Aşkın bir de paradoksal bir tarafı
var. Olmayınca artıyor. Yani
tüketemediğimiz kadar çoğalıyor. Ünlü
ozan Âşık Veysel’e aşk nedir diye
sorulunca şöyle cevap vermiş:
Kavuşamazsın, Aşk olur.
Âşık Veysel’in kendisini terk eden
karısı hakkında anlatılan hikaye de
çok çarpıcı. Karısı bir başkası için evi
terk ederek kaçarken, bir süre sonra
ayakkabısında bir şişlik, bir fazlalık
olduğunu fark eder. Ne olduğunu
anlamak için baktığında kocasının onun
için koyduğu parayı bulur.
Bunlar mecazi aşklar, bir de ilahi
aşklar var ki onları zaten aşıkları
yazmışlar sahifelerce, kitaplarca.
Maşuka olan aşk cisimleşmiş
Mevlana’nın Mesnevi’si olmuş,
Yunus’un divanı olmuş. Başka birçok
hak aşığı da yazmış aşklarını. Eksik
kalan birçok şey vardır elbette ama
Yunus Emre cümleyi şöyle tamamlamış:
- Aşk gelince cümle eksikler tamam
olur.
Aşk dışarıdan mı içerden mi gelir? Âşık
olmak için illa bir dış nesneye ya da
özneye ihtiyaç yok belki de. İnsan aşk
halinde olunca o gider bir öznede şekil
bulur. Bazen bir suyun yansısından
gözlerimize girer de Narsissos oluruz.
Bazen de gözlerimizin önündedir
de söyleyemeyiz. Tam da Behçet
Necatigil’in söylediği gibi:
SEVGİLERDE
Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı…
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya
herşeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi
söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı.
Edebiyatın ve sinemanın en çok işlenen iki konusu aşk ve ölümdür.
Herhalde bizi en çok etkileyen olgular bunlar. Sosyal ve psikolojik
araştırmalarda insanın hayatında en etkili olayların başında bir
yakınını kaybetmek ve boşanma geliyor.
A - mor