86
fotoğrafa yazı
Doğrusu adın derin bir öfkeyle
birlikte geliyor aklıma. Karar vermen
gerektiğinde, dizlerini karnına çekip,
kanepede saatlerce hareketsiz
kaldığını hatırladıkça duyduğum
anlamsız merhamete, ne demeli,
yine de hayatımızı heba ettiğin için
hissettiğim kızgınlık duygusu karışıyor.
Bana güvendiğin için ne kadar mutlu
hissettiysem kendimi, canımı yaktığını
gördüğüm zamanlarda da o kadar
kanadım. Biliyor musun, benim canımı
asıl acıtan, canım yansın diye vurduğun
kılıç darbeleri değil de, kılıcını karşımda
kaldırmış olmandı.
Biz bir trene beraber binmeye karar
verdiğimizde, aslında ikimiz de başka
yolların yolcusuyduk. Herkes kendi
bildiği yolu adımlarken, dudaklarına
hiç de yabancı olmayan yine kendi
şarkısını mırıldanıyordu. Sonra bir
şey oldu, aniden ve bugün dönüp o
günlere baktığımda, nedensiz ve sebep
aramaksızın öylece, kendiliğinden
olduğunu gördüğüm, bir şey oldu.
Durduk birden ikimiz de. Ben sana
geldim, yanına yaklaşıp elimle bir
treni gösterdim, gülümseyerek
"binelim mi" diye sordum, sen de
çok içten ve mutlulukla -ki o anı asla
unutmayacağım "binelim" dedin. Bindik.
Dudaklarımızdaki şarkılara ara verip,
Celil Sezer
Dilini yalnızca senin bildiğin bir mektup yazmaya çalışıyorum şimdi.
Sana