17
İnsanın kendine bile
söyleyemediği duygularıyla
yüzleşmesini sağlayan bir sihir
vardır onun sesinde… Öyle
içli, öyle hissederek söyler ki
şarkıların içinde yaşarsınız
dinlerken... Melodiler arasında
çıktığı yolculuğa sizi de
götürür, güftelerle ruhunuza
dokunur. Efkârdan yerle bir
eder isterse, dalgalanır da
durulamazsınız neşesiyle…
Yaşınızın, genelde hangi müzik
türünü tercih ettiğinizin, kim
olduğunuzun önemi yoktur
onu dinlerken… İnsanın içini
titreten sesinin yanı sıra;
sahneye çıkışıyla, seyirciyi
selamlayışıyla başka bir alem,
bir ömre bedeldir o… Elmayı
eliyle ikiye bölüşü, kadehi
başında çevirdikten sonra bir
dikişte bitirip, ardına bakmadan
fırlatışı... Sadece ona has
ve her seferinde farklılık
gösteren sahne şovlarıyla bir
başkadır Müzeyyen Senar.
7’den 70’e herkesin hayran
olduğu, kelimelerin tarifine
yetmediği ve yetemeyeceği,
yaşı olmayan müzikal bir
mucize… Türk Sanat Müziği’ne
yeri doldurulamayacak bir
armağan… Kekemelikten
ses sanatkârlığına uzanan,
birçok hayatı içinde barındıran
hikâyesinde yalnızca bir kez
aşık oldu; 10 lira ile annesini
bulmak için hiç bilmediği bir
şehrin yollarına düştü, Atatürk’e
şarkı söylerken heyecandan
titredi.
Bursa’nın Çekirge semtinde
kıraathane işleten cerrah
lakaplı Mehmet Bey ile
Pınarbaşı’nda yaşayan güzeller
güzeli sesli Zehra Hanım’ın 3
çocuğundan biriydi Müzeyyen.
Aslında adının “Hikmet”
olmasına karar verilmişti
ama ona kimlik çıkartmak
için şehre giden eniştesi,
bu güzel kız çocuğuna
“Hikmet” adını yakıştıramamış,
nüfus kağıdına “Müzeyyen”
yazdırıvermişti. 6 yaşından
itibaren annesine mevlitlerde
eşlik etmeye başladı. Müzikle
öyle içli dışlı olmuştu, müziği
o kadar benimsemişti ki kendi
deyimiyle sofrada tuzluğu bile
nameli istiyordu. 10 yıl süren
kekemeliği boyunca da müziğe
sığındı. Konuşurken kekeliyor
ama şarkı söylerken bülbül
kesiliyordu. İşgal yıllarında
Yunan askerlerini tedavi ederek
çok para kazanan Mehmet
Bey’in hovardalıkları bir gün
Her voice has a sort of magic
which makes you confess your
unrevealed feelings… she sings
with such an emotion, you live
the songs as you listen to them…
She takes you to along the
journey of melodies, touches your
soul with the lyrics. She could
destroy you with melancholy
or make you ecstatic with joy…
Does not matter how old you
are or what type of music you
generally listen to… Along with
her voice that makes you tremble;
the way she takes the stage, the
way she greets her audience is
worth a life time… the way she
divides the apple into two with
her hands, drinks the whole glass
after turning it around her head
and throwing it out without even
looking… Her stage shows are
unique and changes every time
she is on stage… People of all
ages admire her; she cannot be
described with words, an ageless
musical miracle… An exclusive
gift to Turkish classical music…
She really fell in love only once
during her life time which began
stuttering and later on continued
to become a vocal artist, her life
nestling many lives; she set off to
find her mother in a strange city
with only 10 liras in her pocket,
she quivered with excitement
singing for Atatürk.
She was one of the three children
of Mehmet, running a coffee
house in the Çekirge district of
Bursa, nicknamed “the surgeon”
and the fair voiced Zehra. Her
name was supposed to be
Hikmet (wise) but, her uncle
who went to have her id issued,
thought this beautiful girl should
be called Müzeyyen (adorned).
From the age of 6, she started
accompanying her mother in
Islamic memorial services. She
embraced music so much that,
in her own words, she even
started to ask for the salt on the
table with a melody. During her
10 years of stuttering, she took
refuge in music. She stuttered
when she talked, but was a
nightingale when she sang.
During the invasion years, her
father Mehmet made a lot of
money treating Greek soldiers
and when her mother had
enough of his philandering, she
left for Istanbul to live with her
sister. For a while Müzeyyen
lived with her grandmother, but
when she was 12, she took 10
liras from her father’s pocket
and set out to reunite with her
mother. In this strange city,
looking for an address she did
not know, she got lucky; a nice
lady helped her find her mother.
Now she lived in Istanbul and
started going to school there as
well. Her music teacher noticed
her talent for singing and she