19
onun okumasını istiyor, her yeni
bestesini ilk defa Müzeyyen ile
geçiyordu.
1934 yılında aşk tuttu kolundan
altın sesli Müzeyyen’in…
Hocası Dr. Mahir Kürklü’nün
bir gün radyoda “Bana
bak kara kız, ben seni
istiyorum” demesiyle aileler
tanıştı, anlaştı; nişanlar
takıldı. Nişandan hemen
sonra askere giden Mahir
Bey Müzeyyen’i unutmuştu
bile… Bu durum onu zaten
istemeyen Müzeyyen’in işine
geldi. Bir yıl sonra Dervişzade
İbrahim Bey’in Taksim’deki Av
Salonu’nda Münir Nurettin Bey
ile birlikte sahneye çıktı. Bir
süre aynı sahneyi paylaştıktan
sonra bir gün Münir Nurettin’in
artık sahneye çıkmayacağını
söylemesi üzerine, Müzeyyen
daha geniş bir saz heyetiyle,
gazinonun tek solisti olarak
devam etti. O dönem
hayatında büyük bir değişiklik
daha olmuş, İstanbul’a
geldiklerinden beri annesiyle
birlikte teyzesi ve eniştesinin
evinde kaldıkları günler sona
ermişti. Artık kazandığının
neredeyse tamamını eniştesine
vermekten bıkmış olan
Müzeyyen, bir gece bu kararını
annesine açıklayıp onun da
onayını aldı. Ancak teyzesi
ve eniştesi bu hareketlerini
“nankörlük” olarak algılamış ve
aynı gece eşyaları ile birlikte
onları kapı dışarı etmişti.
Yine de mutluydu Müzeyyen,
çünkü artık özgürdü. Öyle
hissediyor annesiyle birlikte
komşuları Madam Kalyopi’nin
room of Madam Kalyopi with the
old furniture was a palace. That
year, at the Eskişehir stop of her
Antalya tour, she met Ali Senar;
her first husband and whose
name she carried for the rest of
her life. Meanwhile, the fame of
her gift reached up high, Mustafa
Kemal Atatürk invited her and
her husband to hear her sing.
She and her husband sang to
Atatürk for the first time in 1937,
till the early hours of morning
and later on they repeated this
performance 4 more times; at
the Bursa Çelik Palas Hotel,
at the opening ceremony of
Bursa Merinos Factory, on the
Aegean Boat, and finally on
the Savarona Yacht in 1938…
After last time she saw the great
leader, her radio days in Ankara
began; she perceived them as
her actual music education.
Here, she both received training
and also was getting a lot of
attention with the programs she
made. She had a chance to be
heard by more people. At this
time, she was separated from
her husband, who tired her with
his incessant jealousy, and
started dubbing movies. She
grew apart with Mrs. Hayriye,
whom she always mentioned
with great compassion, and her
daughter Nihal in 1940, when
she met her daughter Feraye’s
father, Ercüment Işıl. The reason
was that Nihal had a crush on
Ercüment, who asked Müzeyyen’s
hand in marriage.
She had different interpretations
to well-known works, melodies
gained a whole new meaning
when she said “while I sing, I
feel what the composers feel
when they write”. Everyone in the
country had heard of Müzeyyen
Senar and she was on the verge
of fame. However, her personal