62
tema
theme
yemeği, getirmiş olduğunuz
soğuk tavuğu yaşamımız
boyunca unutmayalım;
tatlı konuşmalarımızı,
okşamalarınızı, kaygılarınızı,
adanmışlığınızı hep
anımsayalım. Beni sakin
ve dingin gördüğünüze
şaşırmıştınız. Bu sakinlik ve
dinginlik nereden geliyor,
biliyor musunuz? Sizden…”
Kadın dediğin yaşam
apartmanında kat kat gezmek
demektir. Apartmanın
bahçesinde serin bir ağacın
altında oturmak gibidir.
Bahçedeki tüm çiçekler, tüm
renkler demektir. Kadın yol
demektir. Yürüdükçe savrulan
saçlardır.
Ümit Yaşar Oğuzcan “kadın”
dediğine, “Seven Bir Kadın
İçin” iki dörtlü iki üçlü dize
yazar:
“Siz ne zaman sevdiyseniz
çaresizlik vardı
Bir karanlıktı basan içinizi
aşkla beraber
Sevince her yeriniz bir humma
ateşiyle yanardı
Sonra gözlerinizde yaş,
alnınızda ter
Onu severdiniz bilirim ama
gidemezdiniz ki
Sizin gibi niceleri sevip
gidemediler
İşte ümitsiz aşkınızın şahidi
Dişlediğiniz yastıklar, kırdığınız
kadehler
Ve sizi o keder güzelleştirdi o
keder
O isyan etmeler Tanrı’ya, o
içinizdeki kırıklık
O sabahlara dek ağladığınız
geceler
Bütün kadınlığınızla aşkın
üstündesiniz artık
O içinizdeki fırtınalar da gelir
geçer
Siz de bir gün dersiniz -
sevmek yalanmış meğer.”
Kadınlar için, kadınlar
yüzünden, kadınlardan ötürü,
kadın oldukları için, kadınca
yaşadıkları için, kadınsı
hareket ettikleri için çok kavga
çıkmıştır. Haklarında onlarca
şiir, kitap, film, hikaye veya
efsane çıkagelmiştir. Dünyanın
en uzun aşk şiirleri, en acı ya
da şehvet dolu hikayeleri, en
büyük zaferleri ya da en büyük
üzüntüleri, onlara ya da onların
ruhuna ulaşabilmek içindir.
Ancak Necip Fazıl Kısakürek’in
“kadın” şiiri çok daha kısadır:
“Kadından kendisinde
olmayanı isteriz
Hasret yerinde kalır ve biz
çekip gideriz”
Atilla İlhan “Zoro / Kamçılı
Kadın” şiirinde kadın dediğinin
şehvetindeki sınırları çizmek
ister:
“Gözlerin kaç gece eder
Dudakların kaç karanfil
Gülünce sehpalar devriliyor
Kızgınlığın kaç yanardağı
Sevişmen savaştan beter
Yenen yenilen belli değil
Fena halde kayıp veriliyor
Kimin kolu kimin bacağı
Yalnızlığın simsiyah panter
Vahşiliği zehirli bir yeşil
Dişleri ısırdıkça sivriliyor
Bilinmez ne zaman ısıracağı
Yok yok elinde ölmek yeter
Cam tozu kumsal soğuk sahil
Şeffaf bir sonsuzluğa giriliyor
Tanrının sizi bulamayacağı”
Atilla İlhan’ın seviyorum dediği
kadınlar zaten yoktular:
“ne kadınlar sevdim zaten
yoktular
yağmur giyerlerdi sonbaharla
bir
azıcık okşasam sanki
çocuktular
bıraksam korkudan gözleri
sislenir
ne kadınlar sevdim zaten
yoktular
böyle bir sevmek
görülmemiştir
hayır sanmayın ki beni
unuttular
of view of Nazım Hikmet who has
been able to create a new world
altogether with his loves:
“And women
our women:
with their formidable and sacred
hands
Narrow and thin chins and big
eyes
our mothers, our lovers, our
wives
who die as if they have never
lived
and their place in our tables
come after our cows
and those we hit ourselves to the
mountains for
Or those we are imprisoned for
and at the crops, tobacco fields,
chopping wood or at the market
pulling wooden ploughs and
working at the sheep pens
in the light of the shining knives
with their loose and heavy hips
and their rings
Women,
our women”
What you call women is one
with the light according to a
letter by Victor Hugo written in
December 31, 1851 to Juliette
Drouet. Hugo resembles Juliette
to light: “… you were wonderful,
my Juliette, throughout these
days of darkness and violence.
I asked for love and you gave it,
thank you! When I heard the keys
in your trembling hands after all
the days and nights of waiting
in hiding, all darkness and evil
disappeared; light filled the
room! We should never forget the
horrific, but wonderfully sweet
hours that you are right beside
me when a break is given to the
war outside. Let us never forget
that small and dark room, the
furniture hanging down from
the ceiling, the walls, the two
chairs side by side, the meals
we ate at the edge of the table,
the cold chicken you brought; let
us always remember our chats,
your caresses, your anxieties and
devotion. You are surprised to
see me calm and quiet. Do you
know where this calmness and
quietude come from? Yourself…”
What you call women means
walking from floor to floor in the
apartment of life. Like sitting in
the cool shadows of a tree in
the garden of the apartment. All
flowers and all colors. Women
mean roads. Or the hair that is
flipped around as one walks.
Ümit Yaşar Oğuzcan wrote
these verses for what he called
“women” in his poem “For a
Loving Woman”:
“There was despair whenever
you loved
And a darkness descended upon
you with your love
You burned in fever all over when
you loved
And had tears in your eyes, sweat
on your brow
You loved him, I know, but you
could never go
So many like you loved and never
could go
Now, the pillows you bite and the
cups you break
Are witness to your hopeless love
And the sadness made you
beautiful, that sadness of yours
Those revolts to God, and the
malaise in you
All the nights that you cried till
morning
You are all over love now with
your womanhood
The tempests within you will soon
be soothed