56
doğum yeri bursa
born in bursa
olmuştu ve o da bundan
sonraki yaşamını bir “Ata kızı”
olarak sürdürecekti. Aklında
tek bir şey vardı: Ata’ya, onun
kendisine sunduğu, hayal bile
edemeyeceği bu imkânlara,
onun kılavuzluğunda
yaşayacağı yeni hayatına layık,
çalışkan, faydalı ve iyi bir insan
olmak.
Ankara’da köşkün
bahçesindeki Çankaya
İlkokulu’nda diğer kardeşleriyle
birlikte başlayan eğitimine
Arnavutköy Amerikan Kız
Koleji ve Üsküdar Amerikan
Lisesi’nde devam etti. Bir
süre Fransızca öğrenmek
için Paris’e de giden Sabiha,
öğrenim gördüğü yıllarda
hastalanarak eğitimini yarım
bırakmak zorunda kaldı.
Yurtiçinde ve yurtdışında
tedavi gördü. Kendini daha
iyi hissettikten sonra ise
kurtarıcısı ve son nefesine
dek babası bildiği Atatürk’ün
yanından hiç ayrılmadı.
Sanıldığı gibi pilot olduktan
sonra değil, 1934 yılında
çıkan Soyadı Kanunu ile
birlikte, Atatürk’ün önerisiyle
“Gökçen” soyadını almış
ve bir nevi geleceğine
dair ilk adımı bu şekilde
atmıştı. Bu dönemde Atatürk
tarihe geçen sözlerinden
birini daha söylemiş ve
“İstikbal göklerdedir”
diyerek havacılığın önemini
vurgulamıştı. Bu anlayıştan
yola çıkan Atatürk, dünyanın
ilk sivil havacılık örgütü olan
Türk Tayyare Cemiyeti’nin
kurulmasını öncülük etti.
Öngördüğü gibi, 1. Dünya
Savaşı’nın ardından havacılık
büyük bir önem kazanmış ve
ulusların geleceğini belirleyen
bir unsur haline gelmişti. Artık
Türkiye’nin gündemi havacılıktı.
Sabiha Gökçen, soy adını
alışından bir yıl sonra hayatını
şekillendirecek olan ikinci
adımı atarak Türkkuşu’nda
paraşüt ve planörcülük eğitimi
almaya başladı. Aynı yıl 6
aylık planörcülük eğitimi için
Rusya’daki Koktebel Yüksek
Planörcülük Okulu’na giren bir
7 kişiden oluşan Türk grubu
arasındaki tek kız öğrenci
oldu. Pek çok projenin hayata
geçirildiği bu dönemde,
her yeniliğin, ilkin özellikle
kadınlar tarafından hayata
geçirilmesini destekleyen
Atatürk, kadın haklarına ve
gençliğe çok önem veriyordu.
Bu düşüncelerine manevi kızı
Sabiha hakkında kurduğu
hayalleri gerçekleştirerek
hayat verdi. Atatürk’ün
kendisine güvendiğini ve
cesaretine inandığını bilen
Sabiha Gökçen, önceleri
eğlence olarak gördüğü
uçuş deneyimlerini büyük
başarılara dönüştürdü.
Manevi kız kardeşi Zehra’nın
ölümüne kadar şevkle çalışan
Sabiha Gökçen, bu haberi
aldıktan sonra evine döndü
ve bir nevi hayata küserek
her şeyden elini ayağını çekti.
Koktobel’den Moskova’ya
geçmeyi, eğitimine burada
devam etmeyi düşünürken
kardeşinin ölüm haberiyle
dünyası alt üst olan ve uzun
süre kimseyle görüşmeyen
Sabiha Gökçen, Atatürk’ün
ısrarları ve teşvikleriyle yeniden
çalışmalara başladı. Manevi
kızının uçuş eğitimlerini
gururla izleyen Atatürk, onu
Eskişehir Askeri Hava Okulu’na
göndererek burada özel
bir eğitim almasını sağladı.
Eskişehir’de Muhittin Bey ve
Sami Uçan’dan özel eğitimler
alma imkanı bulan Sabiha
Gökçen 25 Şubat 1936’da ilk
kez motorlu uçak ile uçmaya
başladı. Eskişehir’de 1.Tayyare
Alayı’nda bir süre staj yaparak
avcı ve bombardıman
uçakları ile uçtu. Kızların
askeri okula alınmadığı bir
dönemde yaşıyor olmak
bile Sabiha Gökçen için bir
engel değildi, olmamıştı.
O, Atatürk’ün rehberliğinde
ülkesi için, gelecek kuşak için
ve tüm kadınlar için uçuyor;
çalışmalarını, Türk kadınının
on the gardens of the Çankaya
Palace in Ankara and continued
at the Arnavutköy American
College as well as Üsküdar
American High School. Sabiha
went to Paris for a time to learn
French, but had to abandon
her education due to a medical
condition. She underwent
treatment both abroad and in
the country. From the time she
recovered until her final breath,
she never left the side of Atatürk
whom she knew as her father and
savior. Contrary to popular belief,
she took on the surname of
“Gökçen” not after she became
a pilot but with the suggestion
of Atatürk following the Surname
Act of 1934 thus taking the first
step towards her future. At this
point in time Atatürk had uttered
another one of his history making
quotations by saying, “The future
is in the skies,” thus emphasizing
the importance of aviation.
Based on this understanding,
Atatürk led the way for the
establishment of the Turkish
Airplane Association which was
the first civil aviation organization
in the world. As was foreseen,
aviation gained a significant
importance following the 1st
World War thus becoming one of
the elements that determine the
future of nations. The agenda for
Turkey had become aviation.
After she took on her surname,
Sabiha Gökçen took the
second step for shaping her
life and started her education
for parachuting and gliding at
Türkkuşu. It was during the same
year that she became the only
girl among the Turkish group
of 7 who were accepted for a 6
month training on gliding at the
Koktebel Higher Gliding School
in Russia. Atatürk supported
that especially women lead
the way for innovations in a
period of changes and he gave
much importance to women’s
rights as well as the youth. He
gave life to these thoughts by
making his dreams about Sabiha
Gökçen true. Sabiha Gökçen
knew that Atatürk believed in
her and trusted her courage
and so she transformed her
experience in flight which she
initially considered only as fun
into many successes. Sabiha
Gökçen worked tirelessly until
the death of her stepsister Zehra
after which she was devastated
and returned home almost
weary of her life. She considered
moving to Moscow from Koktobel
to continue her education, but
her world was torn apart after
she received the news of her
sister’s death and for a long
time she talked with no one but
could start her work again with
the persistent encouragement
of Atatürk. Atatürk took pride in
the education of her adopted
daughter and she sent her to the
Eskişehir Military Aviation School
for a special education. Sabiha
Gökçen had the opportunity to
receive special training from Mr.
Muhittin and Sami Uçan and
started using engine aircraft for
the first time on February 25,
1936. For a while she worked as
an apprentice at the 1st Aviation
Regiment at Eskişehir and
flew hunter and bombardment
planes. The fact that she was
born at a time when girls were
not allowed in military schools
was not and had never been an
obstacle for her. She was flying
for posterity and all the women
under the leadership of Atatürk;
thus continuing her work as living
proof that Turkish women could
be successful in any field.
Gökçen officially became a
“military” pilot following her
successes. She was awarded the
Murassa (Gratification) Medal by
the Turkish Aviation Association
in 1937 during a ceremony
attended by the President,
Prime Minister and the Chief of
Staff Federal Armed Forces.
Whereas she gained the right
for the aviation badge in August
30, 1937. Sabiha Gökçen was
proof of all the developments
and dreams of Atatürk regarding
posterity and Turkish women.
One year later she was invited for
a 5 day Balkan trip over Istanbul,
Athens, Thessaloniki, Sofia,
Belgrade, Bucharest and Istanbul
flying a Vultee-V type plane.
She was now known as the
“daughter of the skies” not only
in Turkey but all over the world.
She had become the symbol
for the success, ability and
determination of Turkish women
in the world. She trusted her
instincts only to glide in the air
during a time devoid of the latest
technologies of our day and she
was reaching military successes.
Sabiha Gökçen was devastated
by the death of her godfather