Dergi Bursa Ağustos-Eylül 2011 - page 36

34
Kalacağınız yer Hamra bölgesinde
ise bu şehri anlamak için en doğru
yerden yani Hamra Caddesi’nden
başlayabilirsiniz tanışmaya. 1970’lerde
Beyrut’un en gözde mekanı burasıymış.
İç savaş döneminde çok yoğun hasar
almış olsa da 2000’li yıllarda başlayan
onarım ve restorasyon çalışmalarıyla
eski günlerini aratmayacak bir güzelliğe
kavuşmuş. Beyrut için küllerinden
doğuyor klişesini kullanmak istemem
çünkü artık bu cümlenin yüklemi
geçmiş zamana bağlanmalı. Beyrut,
küllerinden çoktan yeniden doğmuş
durumda. Bazı binalarda hala savaşın
izleri duruyor, uçaksavar ve mermi
deliklerini görüyorsunuz evet ama
bence şehrin cazibesinin bir kaynağı da
bu. İşte bu yüzden hafızası sürekli canlı
bir şehir burası. Binalar yenileniyor ve
şehir güzelleşiyor olsa da, insanlar
şaşırtıcı derecede huzurlu ve neşeli
görünseler de biraz sohbet edip o
yılları soracağınız orta yaş üstü bir taksi
şoförünün usul usul süzülen gözyaşları,
şehrin hala canlı hafızasını ve kanayan
yarasını ele veriyor. Belli ki bu yüzden
bazı kritik köşebaşlarında bulunan
askeri inzibat noktaları, tedbirin elden
bırakılmadığını söylüyor. Zihninizde
sıkıyönetim koşulları olan bir şehir
izlenimi bırakmak istemem doğrusu;bu
inzibat noktalarındaki askerler özellikle
turistlere karşı son derece kibar, hepsi
iyi derecede İngilizce biliyor ve orada
olmaları size kesinlikle rahatsızlık
vermiyor.
Batı Beyrut’un yani El-Müsytibe’nin
çoğu Müslüman; Doğu Beyrut’un
yani El-Eşrefiye’de yaşayanların çoğu
ise Hristiyan. Hamra Caddesi gibi
Beyrut’u Beyrut yapan birçok şeyin
de Batı Beyrut’ta. Hamra Caddesi
karşılıklı cafeler, restoranlar, butikler ve
otellerin yerleştiği, Turizm Bakanlığı’nın
bulunduğu bir meydandan başlayarak
güneye doğru sahile paralel uzanan ve
hayatın geç saatlere kadar canlı olduğu
bir yer. İlgi alanınıza göre değişik
mekanlarda cadde boyunca zaten
vakit geçireceksiniz elbette ama benim
önerim ara sokaklara dalarak, tabanvay
marifetiyle şehri talan etmek. Böylece
şehri daha yakından tanıma şansınız
olacak ve kısa bir süre sonra kendinizi
oralı gibi hissetmeye başlayacaksınız.
Hamra’nın ara sokakları boyunca
sizi bekleyen güzel bir sürpriz de
grafitiler ve duvar yazıları. Duvarları
takip ederseniz, hem çeşitlilikleriyle
sizi şaşırtacak hem de içerikleriyle
tanışma faslını geçip ahbap olmanızı
sağlayacak. Doğu yönünde ilerlerseniz
kaybolabilirsiniz bu yüzden size önerim
batıya yani denize doğru yönelmek ve
Korniş’e inmek.
Beyrut’u görenlerde, şehri bildikleri
bir yere benzetme merakı uyanıyor;
İstanbul’a, Madrid’e, Paris’e,
Bodrum’a, İzmir’e. Bazılarını
anlamasam da Beyrut’u İzmir’e
benzetenleri Korniş yani kordonboyu
nedeniyle çok iyi anlıyorum. Üçgen
şekilli bir yarımadaya kurulu şehrin
güney köşesindeki deniz fenerinden,
kuzeydeki limana kadar uzunca bir
sahil şeridi boyunca uzanıyor Korniş;
Arapça’da “sahil” demek, nam-ı
diğer Corniche. Aslında caddenin adı
sanırım Paris ama kimsenin bu adı
kullanmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Sahil boyunca özellikle günbatımında
güzel bir yürüyüş yapabilir, cafelerde
soluklanabilir, yerel halka karışıp
desenleri Gaudi’ninkileri andıran
banklarda çekirdek çitleyerek ya da süt
mısır yiyerek sohbete dalabilirsiniz.
Kornişin bir özelliği de her tür
toplum katmanından insanı yan
yana görebilecek olmanız. En lüks
otomobillerle külüstüre dönmeye
ramak kalmış Hacı Murat’ları, radikal
İslam’a yakın duran bir aileyle mini
etekli ve dövmeli yüksek topukluları,
evden getirdiği teybiyle “İbo” dinleyip
nargile içerek keyif yapan hafif göbekli
amcalarla formda kalmak için olasılıkla
Lady Gaga dinleyerek kondisyon
koşusunda olan atletik gençleri bir
arada görmek mümkün. Zengin ailelerin
çocuklarının peşinde koşturup duran
ve Ece Temelkuran’ın “Muz Sesleri”
olmasa nereden çıktıklarını anlamakta
zorlanacağımız birbirine sadece tipleri
değil kıyafetleriyle de çok benzeyen
Filipino’lar da caba... Böyle bahsedince
tam bir karmaşa ortamı canlanmasın
gözünüzde sakın. Şehrin ritmine
kapılacağınız ve bu ortamın bir parçası
da siz olacağınızdan bunu garipsemek
için uygun bir haleti ruhiye olmayacak;
Akdeniz’in keyfini süren kalabalığa ait
olacaksınız Korniş’te.
Korniş boyunca uzunca bir kampüste
yerleşen Amerikan Üniversitesi ve
özellikle müzesi görülmeye değer.
Bir de küçük detay vermek isterim.
Korniş boyunca sıralı yüksek katlı
binalarda ortalama bir dairenin fiyatı
birkaç milyon dolardan başlıyor, taksi
şoförlerinin yalancısıyım. Bu fiyatlar,
şehrin savaşın izlerini sildiği ve eski
şaşalı günlerine geri dönmek üzere
olduğu konusunda ikna edici olmalı.
Yolun sonunda -tabii bakış açınıza göre
başlangıcında da olabilir- Hard Rock
Cafe Beirut’u ziyaret etmek isteyebilir
meraklıları. Hard Rock’a yakın bir yerde
tarihi öneme sahip St George Oteli’nin
bulunduğu kavşakta ise Beyrut’un ikinci
baharını yaşamasının ilk adımlarını
atan belki de en önemli lideri Refik el-
Hariri’nin 2005 yılında suikasta uğradığı
yer var ve harabeye dönmüş bina o
günün anısını yaşatmak üzere ilk günkü
gibi korunuyor. Korniş’in diğer ucunda
ise Güvercin Kayalıkları denilen ama
bulmak istiyorsanız Raouche diyerek
sormanızı önereceğim yer var. Zira
sanırım “Pigeon Rocks” yani güvercin
kayalıkları daha çok ve hatta sadece
turistlerin kullandığı bir tanımlama.
Kayalıklar meşhur olmasına meşhur
ama Kefken’deki Kerpe kayalıklarını
görmüşseniz neden meşhur olduklarını
anlamakta zorlanabilirsiniz. Yine de
bu bölgede yer alan çok sayıdaki
kafelerden birinde nargilenizi
köpürdeterek günü Güvercin Kayalıkları
manzarası ile batırmak fena fikir
değil. Mevsimlerden yaz ise ve şehir
merkezinden uzaklaşmadan Akdeniz’de
yüzmek niyetiniz varsa, plajlar ve
yeni moda “beachclub”lar bu yönde
Raouche bölgesini geçince başlıyor.
gezi - yorum
1...,26,27,28,29,30,31,32,33,34,35 37,38,39,40,41,42,43,44,45,46,...124
Powered by FlippingBook