39
şehrinde ise en güzeli masayı
mezelerle donatmak. Antakya ve
Antep mutfağına aşina olanlara pek de
yabancı gelmeyecek sayacağım isimler.
En başta humus olmak üzere, semsek,
tabuli, nar ekşili zahter salatası,
patlıcan ezme, bu topraklarda adı kıbbe
olan içli köfte, Babagannuş, Fattoush,
Kubideh, Labneh ve daha onlarcası...
Ne kadar anlatsam tarife yetmeyecek
ama zahterden biraz bahsetmek lazım.
Kekik ile aynı familyadan ancak daha
yoğun aromalı ve daha lezzetli olan
bu baharat neredeyse her öğünde
karşınıza çıkacak Beyrut’ta. Tazesi
salata malzemesi olarak, tozu susam
ve zeytinyağı ile karıştırılmış haliyle
kahvaltılık olarak, kurutulmuş olanı
ise zahterli pide malzemesi olarak
kullanılıyor. İçkili bir yemek niyetiniz
varsa, masanın gözdesi ‘arak’. Bizim
rakının ve komşunun uzosunun üçüncü
kardeşi. Neredeyse aynı lezzette olsa
da alkolü daha yüksek. Şekerli bir tadı
var. Kolay içilip hızlı çarpmasın diye
küçük kadehlerde servis ediliyor.
Beyrut’a sadece bir hafta sonunu
ayırmadığınızı umarak biraz daha
şehir dışına, kuzeye doğru kısa bir
yolculuk öneriyorum ertesi gün için.
Bir büyükşehir sakini olarak bir başka
büyük şehirde -hele ki çelişkileri,
karmaşık yapısı, sürprizleri ve trafiği
ile Beyrut gibi yorucu bir şehirde- biraz
bunaldıysanız rotayı bir tatil yöresine
kırmak iyi bir fikir.
Yaklaşık 1 saatlik mesafedeki Byblos,
MÖ 7.000’de kurulmuş olduğu tahmin
edilen eski bir Fenike liman kenti.
Aynı zamanda dünyada kesintisiz
iskan görmüş olan en eski yerleşim
yeri. Bu özelliği ile UNESCO Dünya
Kültür Mirası Listesi’nde de yer alan
Byblos’ta antik kentin kalıntılarının
yanında 12. yüzyılda Haçlı Seferleri
esnasında yapılmış bir kale de mevcut.
İsmini, harflerin sembol yerine seslere
tekabül ettiği, Latince’nin de öncülü
olan ilk alfabenin burada icat edilmiş
olmasından alıyor. Byblos (bir başka
deyişle ‘Bible’) ‘yazı’ ve ‘kitap’ demek.
Byblos’u ziyaret etmek, bu sebeple
edebiyat tutkunları için bir tür kutsal
ziyaret sayılabilir. Turistleri hedef alan
küçük çarşısı ile bizim Ege ve Akdeniz
kıyısındaki sayfiye yerlerini aratmayan
Byblos’ta yapılacak en güzel şey bana
sorarsanız deniz sefasını müteakiben
antik şehir ziyareti ve günün demini
limandaki balık restoranlarından
birinde günbatımı eşliğinde almak.
Özel bir mekan önerisinden şu ana
kadar kaçınmış olsam da burada ünü
dünyaya yayılmış olan ve bu nedenle
ismini zikretmenin haksız rekabete de
reklama da girmeyeceği bir mekanın
adını söyleyeceğim: Pepe’nin Balık
Restoranı. 60’lı yılların ünlü kazanovası
olduğunu öğrendiğimiz, şimdilerde
100 yaşına merdiven dayamış olan
Pepe’nin, Brigitte Bardot, Catherine
Denevue ve Adriano Celantano gibi
birçok ünlüyle çekilmiş fotoğraflarının
duvarları süslediği mekan, size
kendinizi gerçekten Akdeniz’de
hissettirecek türden bir manzara
ve dekorasyona sahip. Balıklar ve
mezeler o atmosferde daha da bir
lezzetli gelecek inanın. Bu salaş
balık lokantasının sloganı ise hayli
ilginç; “Lübnan’a gelip de Pepe’yle
tanışmamak, balayını bir harem
ağasıyla geçirmek gibidir.” Fazla
söze gerek var mı bilmiyorum. Ama
bildiğim bir şey var tıpkı beni tekrar
çağırdığı gibi bu ziyaretiniz sonrası sizi
de çağıracak Beyrut ve kesinlikle ilk
ziyaretiniz son ziyaretiniz olmayacak.