87
işareti bulunan iki durak olan Vallcarca
ve Lesseps’ten ikincisini tercih etmenizi
öneririm. Parc Güell sadece mimari
ile ilgilenenleri değil, çocukluğunda
Hansel ve Gretel masalındaki gibi
pastadan bir ev hayali kuran herkesi
büyüleyecektir. Gerçekten de masal
diyarını andıran bu parkta neyin daha
eğlenceli olduğuna karar vermek
zor. Bir tepenin üzerinde yer alan ve
dolayısıyla kuşbakışı şehir manzarasına
sahip bu alan zamanında Guell ailesinin
talebi ile şehrin ileri gelenleri için
küçük bir villa kent olarak tasarlanmış
ancak rağbet görmeyince parka
dönüştürülmüş. Burada Gaudi’nin
küçük ormancıklar yaratma merakını,
“trade mark”ı haline gelmiş olan kırık
cam ve mozaiklerden yaptığı tablo
misali dizaynlarını, paraboller, dalgalar
ve kıvrımların mimariye en fonksiyonel
yansımalarını görmek mümkün. Parkın
etrafını kıvrılarak çevreleyen mozaik
kaplı incelikle tasarlanmış, yumurta
şeklinde tümsekler barındıran, bank
demeye dilimin varmadığı bu uzun
oturma alanı belki de dünyanın en
iyi manzaraya sahip ve kesinlikle en
büyük bankı olma özelliğini de taşıyor.
Barselona şehrinin simgesi haline gelen
kertenkele şeklinde tasarlanmış mozaik
kaplı olan seramik çeşme ve Dor
mimarisi tarzında inşa edilmiş seksen
altı sütundan oluşan ve yine tavanı
mozaiklerle süslenmiş kapalı alan
parkın diğer önemli detayları. Buradaki
hediyelik eşya dükkânından tasarımı
Jordi Nogués’e ait Gaudi eserlerinin
bazı detaylarını barındıran kupaları da
hediye listenize ekleyebilirsiniz.
Barselona aynı zamanda bir müzeler
kenti olarak da tanımlanabilir elbette.
Modern Sanatlar Müzesi, Ayakkabı
Müzesi, Çikolata Müzesi, Miro, Picasso
ve Dali’nin eserlerinin sergilendiği
müzeler ve daha onlarcası arasında
tercih yapmakta zorlanacaksınız.
İspanya’daki en önemli Picasso
koleksiyonuna ev sahipliği yapan
Museu Picasso bunların içinde
kaçırılmaması gerekenlerden. Barri
Gotic’teki La Ribera bölgesinde
bulunan müze ve çevresi renkli
sokaklar ilginizi çekebilir. Museu
Picasso’da sanatçının çocukluğunda
bulduğu her şeyin üzerine yaptığı ya
da kafasına vurula vurula yapmak
zorunda bırakıldığı resimlerden Las
Meninas serisine uzanan evrelerini
ve geniş seramik koleksiyonu
görülebilir. Fundacio Juan Miro’da ise
Katalanların gururu Miro’nun kuşlar,
kadınlar ve yıldızlar etrafında gelişen
sürrealist cümbüşlerini; Fundacio
Tapies’te Antoni Tapies’in eline geçen
her şeyden tablo yapma merakını
izleyebilirsiniz. Ayrıca iki komşu modern
sanatlar müzesi olan MACBA ve CCCB
modern sanatlara ilgi duyanların
uzun vakitler geçirebileceği diğer iki
önemli müze. Bu müzelerin bulunduğu
semtin sokakları ise Barselona günlük
yaşamını gözlemlemek ve dinlenmek
için oldukça keyifli kafe ve barlara
ev sahipliği yapıyor. Salvador Dali
hayranı olanlar, şehrin yaklaşık bir
saatlik bir sürüş mesafesi dışında
kuzeyde yer alan Figueres’teki Dali
Müzesi’ni görmeden dönmesinler.
Dali’nin kendi kurduğu bu müzenin
bahçesinde siyah bir Cadillac ve etrafı
sarmaşıklarla çevrili taştan şoförü
karşılıyor sizi. Alışılmışın dışında bir
karşılama bu çünkü dalgıç kıyafetleri
içindeki şoför “Cadillac”ın içinde
ya da yanında değil, tam üzerinde
duruyor! Şehir merkezinde de “Dali
kusuruma bakmasın ama Barselona’ya
geldim yollara düşerek otobanlarda
vakit kaybedemem” diyenleri tatmin
edebilecek kapasitede daha küçük
bir Dali müzesi de mevcut. Son müze
önerim oldukça enteresan bir mekan
olan şehrin en yeni enteraktif müzesi ‘El
Museu d’Historia De Catalunya’, yani
Katalunya Tarih Müzesi. Bu müzede bir
şövalye gibi giyinmek, hava baskınına
karşı bir sığınakta bombardımanı
beklemek, Katalan radyosundan
diktatör Franco’nun ölümünün verildiği
haberi ya da 1966 yılında Beatles’ın
şehre gelişini anlatan yayınları dinlemek
ve tarihin interaktif bir metotla ne
derece ilgi çekici bir hal alabileceğini
gözlemlemek mümkün.
Barselona’ya gelmişken ve birazcık
da futbola ilginiz varsa, Nou Camp
Stadyumu’nu ve Barselona Müzesi’ni
gezmeden dönmeyin. Müze gerçekten
çok başarılı ve stadyum da heyecan
verici bir futbol mabedi. FC Barcelona
Resmi Satış Mağazası ise gerçekten
buzdolabından emziğe binlerce çeşit
FCB ürünü ile şaşırtıcı zenginlikte
bir mağaza. Ismarlananlar listesinde
mutlaka bir FC Barcelona forması
olacağını hesaba katarsak şehirdeki
daha küçük mağazaları es geçerek
forma alışverişi için Nou Camp’ı tercih
etmek fena fikir değil. Ancak stada
biraz erken gitmekte fayda var. Çünkü
akşam 7’den sonra ziyaretçi kabul
edilmiyor.
Şehre veda için yine bir başka tepeye,
Tibidabo’ya çıkmak ve bu aziz şehri
bir de oradan seyreylemek gerek.
Mavi bir tramvayla ulaşacağınız
şehrin Montjuic’ten sonra panoramik
manzarasını farklı bir açı ile
izleyebileceğiniz diğer bir tepe olan
bu mekân, tepesine Sao Paulo’dakinin
benzeri kollarını iki yana açmış
devasa bir İsa heykeli yerleştirilmiş
olan büyük bir kilise ve eğlenceli bir
lunapark da barındırıyor. Zaten yüksek
olan bu tepedeki dönme dolaptan
eşsiz Barselona manzarasının tadını
çıkarmak mümkün.
Anlata anlata ben bittim anlatacaklarım
bitmedi. Gördüğünüz gibi anlatarak
sonu gelmeyecek zenginlikte, bir
gidenin mutlaka bir kez daha gitmeyi
isteyeceği çok özel bir şehir Barselona.
“Üç günlük ziyaretten üç senelik
sohbetle döneceksin.” dediklerinde
ben pek ciddiye almamıştım ama siz
beni ciddiye alın. Anlattığım onlarca
şeyden hiçbiri ilginizi çekmese bile bu
şehirde sizi yakalayabilecek ve sizin
Barselona’nızı tanımlayabilecek bir şey
bulacağınızdan eminim. Bu yüzden
acele edin ve ilk Barselona ziyaretinizi
gerçekleştirmek için harekete geçin.