142
yola koyuluyoruz. Adından
da anlaşılabileceği üzere
mermerden yapılmış ve
aslında bir zafer takı olan,
Roma İmparatorluğu’ndaki
taklardan esinlenerek yapılmış
ve Paris’teki Arc de Triomphe’e
çok benzeyen Marble Arch’ın
yegane özelliği Oxford Street’in
başlangıç noktası olması.
Londra’nın meşhur alışveriş
bölgesindeyiz. Dünyanın
bilinen neredeyse tüm ünlü
markalarının en gösterişli
mağazalarının arzı endam
ettiği Oxford Caddesi Marble
Arch’tan başlayarak Tottenham
Court Road’a dek uzanıyor.
Caddenin güneyinde kalan
Mayfair Bölgesi Londra’nın en
lüks semtlerinden biri. Regent
Street’ten sonra biraz ilerisi ise
sizin için artık tanıdık: Soho.
Alışveriş meraklıları için çok
uygun fiyatlarla satış yapan
ve insanların valizler dolusu
alışveriş yaptığı ünlü Primark
mağazaları da caddenin
hemen girişinde yer alıyor.
“Alışveriş bana göre değil”
diyenler Oxford Caddesi’nin
sonunda solda Bloomsbury
Caddesi üzerinde yer alan
bir başka girişi ücretsiz
Londra müzesi olan dünyaca
meşhur British Museum’u
ziyaret edebilirler. Eski Mısır,
Batı Asya, Eski ve Antik
Yunan, Anadolu, tarih öncesi
İngiltere ve doğu kültürlerine
ait dünyanın en geniş
koleksiyonu British Museum’da
sergilenmekte. Bodrum
Halikarnas Mozolesi’nin
rölyefleri, kral ve at heykelleri,
Efes Artemis Tapınağı’nın
büyük kısmı, Hitit ve Urartu
kalıntıları, eşsiz İznik çinileri
ve Osmanlı eserleri bizi
ilgilendiren kısmı olsa da yalnız
değiliz. Dünyanın neredeyse
tüm medeniyetlerinden çok
önemli tarihi eserleri uzun yıllar
boyunca sömürgecilik yapmış
olan İngiltere’nin sahiplenip
korumaya aldığı bir dünya
mirasından bahsedilebilir. 4
km uzunluğundaki 94 galeride
2 milyon yıllık dünya ve
medeniyet tarihi sergilenmekte.
Tarihi eserlerin ait olduğu
topraklarda olmaları fikrine
katılsam da, müzeyi gezerken
örneğin Ani Harabeleri’nin,
Sümela Manastırı’nın, tarihi
Osmanlı çeşmelerinin,
Selçuklu kümbetlerinin ya
da Dolmabahçe Sarayı’nın
depolarında çürümüş
olan tarihi eserlerin halini
hatırlayınca sahiplenmeselerdi
muhtemelen yok olacaklarını
ya da ağır hasar göreceklerini
düşünerek olaya bir dünya
vatandaşı gözüyle bakmayı
yeğledim doğrusu... Müze
o kadar büyük ve zengin bir
koleksiyona sahip ki hakkıyla
gezmek için belki bir gününüzü
ayırmanız gerekebilir. Bir
müze haritası edinip ilginizi
çeken bölgeleri gezmek de
bir alternatif tabi. Özellikle
Eski Mısır bölümü dikkat
çekici. Kahire’deki müzeyle
yarışabilecek zenginlikteki bu
alanda kendinizi “piramitler
ne tarafta acaba?” diye
düşünürken yakalamanız an
meselesi.
Müzeden çıkıp yolun
karşısındaki sokaklara
daldığınızda zaman zaman
İstiklal Caddesi’ni, zaman
zaman da Ortaköy’ü andıran
Covent Garden bölgesine
geleceksiniz. Londra’nın eski
sebze hali olan bina 1980’lerde
başka bir yere taşınınca
burası da çeşitli hediyelik eşya
dükkanları, kafeler, restoranlar
ve mağazalar ile turistik bir
mekan haline gelmiş. Belki de
Londra’da metrekareye düşen
turist sayısının en yüksek
olduğu Covent Carden’ın her
köşesinde ayrı bir aksiyon var.
Sokak müzisyenleri, pandomim
sanatçıları, jonglörler, akrobasi
gösterileri ile şehirde hareketin
hiç bitmediği bir bölge. Tarihle
dolmuş zihninizi boşaltmak,
soluklanmak, hediyelik eşya
alışverişi yapmak ve turist
olmanın tadını çıkarmak için
doğru yerdesiniz.
uzaktaki yakın
so far so close