100
tema
olasılı bir sırası ise, zaman da olayların
olasılı bir sırasıdır.” Zamanın öznelliğini
en iyi Einstein’in sözleri açıklar: “Bireyin
yaşantıları bize bir olaylar dizisi içinde
düzenlenmiş görünür. Bu diziden
hatırladığımız olaylar ‘daha önce’ ve
‘daha sonra’ ölçüsüne göre sıralanmış
gibidir. Bu nedenle birey için bir ben-
zamanı, ya da öznel zaman vardır.
Bu zaman kendi içinde ölçülemez.
Olaylarla sayılar arasında öyle bir ilgi
kurabilirim ki, büyük bir sayı önceki bir
olayla değil de, sonraki bir olayla ilgili
olur.” Einstein, Barnett’in ifadeleriyle,
uzay ve zamanın da sezgi biçimleri
olduğunu, renk, biçim ve büyüklük
kavramları gibi bunların da bilinçten
ayrılamayacağını gösterir. Genel
Görecelik Kuramı’na göre “zamanın da,
onu ölçtüğümüz olaylar dizisinden ayrı,
bağımsız bir varlığı yoktur.
Zaman bir algıdan ibaret olduğuna
göre, tümüyle algılayana bağlı, yani
göreceli bir kavramdır. Zamanın
akış hızı, onu ölçerken kullandığımız
referanslara göre değişir. Çünkü
insanın bedeninde zamanın akış hızını
mutlak bir doğrulukla gösterecek doğal
bir saat yoktur. Lincoln Barnett’in
belirttiği gibi “rengi ayırt edecek bir göz
yoksa, renk diye bir şey olmayacağı
gibi, zamanı gösterecek bir olay
olmadıkça bir an, bir saat ya da bir gün
hiçbir şey değildir”
Zamanın göreceliği, rüyada çok açık bir
biçimde yaşanır. Rüyada gördüklerimizi
saatler sürmüş gibi hissetsek de,
gerçekte her şey birkaç dakika hatta
birkaç saniye sürmüştür. Zamanın
göreceliği, bilimsel yöntemle de ortaya
konmuş somut bir gerçektir.
Einstein’ın Genel Görecelik Kuramı
ortaya koymaktadır ki zamanın hızı,
bir cismin hızına ve çekim merkezine
uzaklığına göre değişir. Hız arttıkça
zaman kısalmakta, sıkışmakta; daha
ağır daha yavaş işleyerek sanki
“durma” noktasına yaklaşır. Einstein’ın
araştırmasındaki örneğine göre aynı
yaştaki ikizlerden biri dünyada kalırken,
diğeri ışık hızına yakın bir hızda uzay
yolcuğuna çıkar. Uzaya çıkan kişi, geri
döndüğünde ikiz kardeşini kendisinden
çok daha yaşlı bulacaktır. Bunun
nedeni uzayda seyahat eden kardeş
için zamanın daha yavaş akmasıdır.
Aynı örnek bir baba ve oğul için de
düşünülebilir; “eğer babanın yaşı 27,
oğlunun yaşı 3 olsa, 30 dünya senesi
sonra baba dünyaya döndüğünde
oğul 33 yaşında, baba ise 30 yaşında
olacaktır.”
Zamanın izafi oluşu, saatlerin
yavaşlaması veya hızlanmasından
değil; tüm maddesel sistemin atom
altı seviyesindeki parçacıklara kadar
farklı hızlarda çalışmasından ileri gelir.
Zamanın kısaldığı böyle bir ortamda
insan vücudundaki kalp atışları, hücre
bölünmesi, beyin faaliyetleri gibi
işlemler daha ağır işler. Kişi zamanın
yavaşlamasını hiç fark etmeden günlük
yaşamını sürdürür.
Zaman, ışık hızı ile de dolaysız bir ilişki
içinde. Maddenin ışık hızına yaklaşması
durumunda zamanının yavaş akması,
ışık hızında durması ve ışık hızı
ötesinde de tersine akması; takyonlar
denilen atom altı parçacıkların ışıktan
hızlı hareket ettiği ve zamanlarının
gelecekten geçmişe doğru aktığı veya
içinde bulunduğumuz uzay-zamandan
başka sonsuz sayıda da ihtimalin
olabileceği hipotezleri de modern
fiziğin ve rölativite teorisinin temelini
oluşturan konulardan...
Yılları ve günleri ilk olarak birimlere
bölenler ise Sümerler oldu. Mısırlılarla
devam eden zamanı doğru ölçme
çalışmaları, Yunan ve Roma
medeniyetlerinde iyice geliştirildi. Eski
Mısır rahiplerine göre zaman; enerjinin
yok oluş ya da bir diğer anlamı ile
enerjinin dönüşüm süreciydi ve sonsuz
olan tanrıyı simgeliyordu...
Beynimizde muhafaza edilen birtakım
bilgiler arasında kıyas yaparak zaman