68
uzaktaki yakın
Bunun yanında soğuk savaş döneminin
kalıntıları olan Rus ve Doğu Avrupa
kökenli göçmenler de ada halkının
bir bölümünü oluşturuyor. Hatta
Havana’nın merkezinde Centro
Habana’da küçük bir Çin Mahallesi
bile var. Küba devrimi ile ilgili birçok
şey tartışılabilir ve nereden baktığınıza
bağlı olarak değişebilecek şekilde
yorumlanabilirse de “bu devrim neyi
başardı?” sorusuna “en azından bunu
başardı” demek mümkün. Küba’da tüm
ırklar ve uluslar eşitlenmiş durumda ve
ayrımcılık sıfır noktasında. Bir kimsenin
diğerine, yani başka renge, başka bir
mesleğe, başka bir dine ayrımcılık
uygulaması da söz konusu değil.
Tabi Fidel Castro’ya da haksızlık
etmemek gerek. Devrimin başarısını
ispat eden daha net rakamlar da
mevcut. Dünyanın en düşük bebek
ölüm hızı ve neredeyse en yüksek
ortalama yaşam süreleri Küba’da.
Okuma-yazma oranı %100’e yakın,
cinayet ve hırsızlık yok denecek kadar
az, tecavüz ise hiç bildirilmiyor. Açlık
yok. Evet, çok derin bir fukaralık hali
var ama açlık yok. Elbette uzunca bir
listeye dönüştürülebilecek bir dolu
eksisi de olsa bunlar sistemin büyük
artıları. Fakat en büyük artısı da
dünyanın insanları eşit olan belki de
tek ülkesi olması. “Herkes fakirlikte de
eşit” diyenleriniz var, duyar gibiyim.
Eh tabi size de “haksızsınız” demek
namümkün.
Küba’da para birimi “peso”. Ancak
bir turist olarak siz bu para birimi
ile tanışmayacak ve belki de hiç
karşılaşmayacaksınız bile. Çünkü
turistler için icat edilmiş olan bir başka
para birimi var. “Convertable Peso”
(CUC) olarak tanımlanan bu para birimi
bir Amerikan dolarına eşit. Yani turistler
ve yerli halk için sunulan hizmetler
ayrı fiyatlandırıldıkları gibi, ayrı para
birimleri ile de ifade ediliyor. Ortalama
bir Kübalının aylık geliri 15-20 CUC
karşılığı iken bir turist olarak sizin
herhangi bir restoranda ödeyeceğiniz
hesap da buna eşit bir miktar olabiliyor.
Dolayısıyla aslında Küba’da fiyatlar
Kübalılar için çok ucuz olsa da bir turist
için herhangi bir Avrupa kentinden
daha ucuz olduğunu söylemek yanlış
olur. Giderken yanınızda para birimi
olarak Euro götürmenizi öneririm.
Çünkü Amerikan Doları’na para
değişimi esnasında %10’a varan bir
vergi uygulanıyor.
Eğer bir tur şirketi aracılığı ile
gitmişseniz büyük ihtimalle
Havana’daki büyük otellerden birinde
konaklayacaksınız. Kendi imkanları ile
Küba’ya gidecek olanlara önerim ise
“casa particular” olarak isimlendirilen
pansiyonlar olacak. Küba’daki tüm
şehirlerde her sokakta rastlayacağınız
ve kapılarındaki ters dönmüş bir
çapayı andıran bir tür çatal işaretinden
tanıyacağınız bu pansiyonlar Kübalıların
devlet gözetiminde vergilerini ödeyerek
evlerinin bir ya da birkaç odasını
turistlere kiraladıkları küçük işletmeler.
Bazılarında standartlar oldukça düşük
ve yetersiz olsa da uzun sürmeyecek
bir araştırma ile hem otellere kıyasla
daha ekonomik (geceliği 15-20 CUC)
bir konaklama imkanı, hem de yerel
halk ile bir araya gelme ve iletişim
kurma şansı yakalayacaksınız.
Şehri tanımaya başlamanın zamanıdır.
Havana başlıca üç 3 bölgeye ayrılmış.
Eski Havana, Vedado ve daha yeni,
modern yapıların olduğu yerleşim
bölgesi olan Miramar. Peki şehri
gezmeye nereden başlamalı? Havana
Körfezi’nin tıpkı İstanbul Boğazı’nı
çağrıştıran dar geçiş noktasında
kurulu Moro Kalesi’ni öneririm.
Kolonyal mimarinin en yoğun olduğu
eski Havana (La Habana Vieja)’nın
karşısında yer alan, 19.yy’da yapılmış
görkemli bir deniz feneri de barındıran
bu kaleden şehrin muazzam panoramik
manzarasını izleyip genel bir fikir
edinebilirsiniz.
Şehirde kökeni XVI. yüzyıla
dek uzanan ve vaktinizin büyük
kısmını geçireceğiniz eski Havana
bölgesi dışında bahsettiğim gibi
büyükelçiliklerin, bakanlıkların, devlet
kuruluşlarının, bazı otellerin, okulların,
hastanelerin, Sovyet Rusya’daki
çok katlı sosyal konutları çağrıştıran
dev blokların da bulunduğu geniş
bulvarlar ve parklar barındıran görece
yeni alanları da mevcut. Görece yeni
diyorum çünkü aslına bakarsanız
Havana’da hiçbir şey gıcır gıcır değil.
Klasik olarak tüm gezi yazılarında
bahsedildiği ve rehberlerin diline
dolandığı üzere zamanın 1959’da
durduğu ve asılı kaldığı iddiası biraz
abartılı olsa da özellikle eski Havana’da
bazı anlarda bu hisse kapılmanız olası.
Gerçekten de uzun yıllar süren
ambargo, fakirlik ve bakımsızlık
nedeniyle yavaş yavaş solan ve sönen
bir ihtişamı olan bu kentte hayat bizim
normlarımızdan biraz farklı işliyor.
Bildiğiniz büyük kentlerde görmeye
alışkın olduğumuz reklam tabelaları,
billboardlar, afişler vs. olmadığı gibi,
ortalıkta bir yerlere yetişmeye çalışan
ve koşturmakta olan büyük bir kalabalık
görüntüsü de yok.
Zaman sanki Habana’da gerçekten bol
kepçe. Ve Habenerolar yani Havanalılar
“zaman öldürmek” kavramının hakkını
gerçekten çok iyi veriyor gibiler.
Aslına bakarsanız diğer tüm ülkelerde
elini ayağını trafikten çoktan çekmiş
olan eski Amerikan arabaları, dış
mekan ve iç mekan dekorları, eski
televizyonlar, günlük hayattaki teknoloji
kullanımı, aile ilişkileri ve sosyal
hayat, algılamanızı kolaylaştırmak
için benzetmek gerekirse sanki biraz
Türkiye’nin büyük şehirlerinin 30-40
yıl öncesini andırıyor gibi. Günümüz
Türkiye’sinde ve özellikle batı
toplumlarında ekonomik gelişme ile
insanların hayatları ve yaşayış biçimleri
birçok yönden etkilendi ve değişti
elbette. Havana’da ise sanki hala eski
düzenin bir küçük “mikrocosmos”u
yaşamaya devam ediyor gibi. Ülkedeki
yumuşama sinyallerine rağmen
(örneğin artık Kübalılar cep telefonu
için özel hat alabiliyorlar) teknoloji
Küba’yı henüz fethedememiş durumda.
Sokaklarda misket oynayan çocuklar,
satranç oynayan ergenler, bir tahta
parçasından dönüştürülmüş raketleri
ile Küba’nın -ABD’li yıllardan kalan