81
hızlı bir şekilde düzeltilir. Bu şekilde
gözlerimiz arasında bulunan mesafe ve
beynimizin bu görüntüleri düzeltmesi
işlemleri ile boyut algısı oluşur. Sinema
sektörüne baktığımızda ise, fotoğraf
makinelerinin bulunmasından bu
yana gelişen süreçte, bir perde veya
ekranda oluşturulan görüntülerde
cisimlerin arasında mesafe farkı netlik
ile veriliyordu. Ancak bu mesafe
farkı beynimizde, gerçekçi bir içinde
bulunma hissi yaratmıyordu. Çünkü
beynimiz boyut algılarken iki görüntü
işliyor. Oysa sinemada tek kameradan
gelen bir görüntüyü iki gözümüzle
görüyorduk.
Stereoscopic 3D en temel olarak iki
kamera ile yapılan çekimlerden boyut
algısı olan filmler elde etmek anlamına
geliyor. Tabi bu süreçte teknolojinin
devreye girdiği, çekim sonrası işleme
süreci bulunuyor. Çünkü beynimiz
gözlerimizin hareketleri mükemmel
bir şekilde yönetirken, bize ulaşan
iki görüntünün hatasız olmasını
sağlamaktaydı. 3D çekimlerde iki
kamerayı gözlerimizin standartlarında
hareket ettirmekte ise bazı teknik imkân
yetersizlikleri vardı. Lens özellikleri ile
gözümüzde bulunan lensler arasındaki
farklar, netleme yetenekleri arasındaki
farklar ve alan derinliği etkilerindeki
farklar gibi birçok parametre istenilen
kalitede çekim yapılmasının önünde
engel olarak duruyordu. Bu noktada
yazılımlar ile çözülen bazı yenilikler
yapıldı. Bu sayede ekranlarda
mükemmel 3 boyut algısı oluşturmak
mümkün kılındı. Bir başka elektronik
teknolojisinin ve yazılım teknolojisinin
desteği ise, görüntülerin birbirlerine
karışmadan iki göze farklı olarak
iletilmesinde gerçekleşti. Yenileme
hızı yüksek görüntüleme cihazlarının
üretilmesi, LCD panelli gözlüklerin
varlığı ve özel yazılımlar sayesinde; eski
teknik olan renkli filtreler ile 3 boyut
ilgisini kaybederek, gerçek renkler ile 3
boyut gösterilmesini sağlayan “aktive
shutter” gözlükler hayatımıza girdi.
Tüm bu deneyimleri yaşarken
aklımıza sağlık ile ilgili konular
geliyor. Gözlüklerin etkileri üzerine
yapılan birçok çalışma bulunuyor. Bu
çalışmalardan çıkan sonuçlar olumlu
yönde. Ancak kişisel tecrübeler aksini
iddia edebiliyor. İlk kez sinemada 3D
film izleyenlerin yüzde sekseni şiddetli
bir baş ağrısından şikayetçi. Bunun
kalıcı bir etkisi bulunmadığı gibi aslında
bir yanılsamadan kaynaklanıyor.
Her ne kadar 3D’nin alameti farikasını
bilsek de, yıllarca öğrendiğimiz bir
takım gerçeklerin değişmesini hemen
kabul edemememiz baş ağrısına
sebep oluyor. Çünkü öğrenilmiş
deneyimlerimiz, ekranın sabit durması
gerektiğini söylüyor. Ancak geçici bir
durum bu. 3D deneyimlerimiz arttıkça
baş ağrısı da ortadan kalkıyor. Yapılan
çalışmalar 3D’nin insanlara yayılmasına
engel teşkil edecek bir sebepten
uzak…
3D deneyimin en üst noktaya ulaştığı
Avatar filmi ile 3D artık büyük
kitlelere ulaşmıştı. Bunu altı ay
içinde piyasa çıkan 3D televizyonlar
takip etti. Biraz tedbirli davranan
müşterilerin gönüllerini almak için,
spor müsabakaları 3D yayınlanmaya
başladı. Ülkemizde de bu alanda
Galatasaray – Fenerbahçe maçı önemli
bir milat oldu. 3D televizyonların
yanı sıra bilgisayarların 3D uyumlu
olması bu teknolojinin hayatımıza ne
kadar girebileceğine dair bir çerçeve
çiziyor. Bu işin tutup tutması ile ilgili
kişisel görüşleri bir yana bırakırsak,
dünya devi markaların açıklamaları
nereye gittiğini çok net ifade ediyor.
Sony’nin 2012 hedefi olan yüzde elli