90
kitabi
Emine Civanoğlu
IŞIK NE Kİ? Yandığını nereden,
söndüğünü nereden bileceğiz?
Dışarıda değil de içerideyse ışığı
nasıl göreceğiz? Gün doğup etrafı
aydınlattıkça, her yeri led krallığının
çıyan gözü gibi parlak ampulleri
sardıkça bir nasıl fark edeceğiz ne
zaman karanlıkta olduğumuzu? Her yeri
ve her şeyi gün yüzü gibi görüyorken,
karanlığın yüzünü nasıl tanıyacağız?
İyilik ve kötülük… Işık ve karanlığın
vücut bulup davranma biçimi iyilik
ve kötülük. İyiliği arayanla kötülüğü
kovalayan arasında ışığa uzaklık
hesabı nedir? Amin Maalouf’un Işık
Bahçeleri’nde Mani’nin ışığa yani
iyiliğe yürüyüşüne eşlik etmenin
tadı; Semerkant’tan, Doğu’nun
Limanları’ndan, Tanios Kayası’ndan
kalan ve aklımızın damağında o çok
eskiden tadına bakılmış ve lezzetine
hep hasret kalınmış ziyafet sofrası gibi
duran bir tat.
Güneş hafifçe kapalı, hava ılık ve
baygın, dut ağaçlarının yaprakları
tutsak olmuş kanatlar gibi hüzünle
sallanmaktaydı. Ömrünün geri kalan
saatleri ona aniden değerli göründü.
Kararını verdi: Akşama varmadan
gidecekti. “Gitmek” diye tekrarlıyordu
Mani, “gitmek bir bayram, bin bir
biçimde belki de tek bayram. Ufkun
ebedi ve ezeli tutsakları olan insanlar,
başka bir şey kutlamamış mıdır?”
Hurma bahçesinden ayrılırken ne
aldatmayı ne kaçmayı denedi.
Gururu ve cesareti ve de töreni seçti.
Önce arınmak, yirmi yıldır onu sarıp
sarmalayan o öteki beyaz tenden
kurtulmak, yerde serili cansız kalmış
giysisine tepeden bakmak! Sonra
renklerle yeniden doğmak. Eski bir
tarihçinin naklettiğine göre “Mani bol
paçalı, küf sarısı ve armut yeşili bir
pantolon giymişti. Omuzlarına gök
mavisi bir hırka atmış, gömleği beyaz
olmakla birlikte kendisi tarafından
o sıkıntılı bekleyiş günlerinde, çeyiz
işler gibi çiçeklerle bezenmişti.”
Gene de Mani’nin müritleri, bu
ayrılış gününü anımsayıp anlatırken
Mariam’ı ve Mardinu’yu, Utakim’in
sıktığı kundak bezlerini unutacak ve
yalnızca doğum günlerinden söz etmeyi
yeğleyeceklerdir. Hayır diyeceklerdir,
bir kadının karnından bir topluluğun
karnına geçiş, bir başka şey, kendi
çevresinde yirmi yıl sürecek bir yolculuk
gerekliydi. Yeryüzünün sarsılması sabır
içinde oluşur.
Işık Bahçeleri’ne
daha çok var mı?
Amin Maalouf, bizi doğunun en büyülü yerlerinde dolaştırdığı kitaplarından birinde bu defa Mani’nin
yani Manicilik dininin kurucusunun peşinde dolaştırıyor. İyi ve kötü arasında ayrılan yollar çıkarıyor
karşımıza. Mezopotamya’nın hüzünlü günlerine, Caracalla’nın yıkıcı fırtınasının ortasına, hurma
bahçelerine, Babil’in acı çığlıklarının kayaları oyduğu krallar diyarına, çocukça vaatlerin kalpleri
doyurduğu Dicle kıyısına götürüyor. Bazen bir kral sofrasında bekliyor bizi birkaç sayfa ötede, bazen
bir kanlı pusuda.