47
“fenerci”lerin göreviydi. Su
sıkılan boruyu taşıyan ve
kullanan kişiye “borucu”,
kullanılan borunun düşmemesi
için onu tutana “kökenci”
denirdi. “Hortumcu”nun görevi
ise hortumu kullanmaktı.
Kurtardıkları binanın sahibi
onları ödüllendirirdi ve bu
ödül ekip arasında eşit olarak
paylaşılırdı. Hangi mahalleye
ait tulumbacı ocağından
olduklarını belli etmek
için, yangından dönerken
sokaklarda etraflarındaki
kalabalığa “hangi semtin
yiğitleri” olduğunu ifade eden
maniler okuyarak yürürlerdi.
Kitaplara, filmlere, birçok
tiyatro eserine ilham olan
kabadayılığın da tulumbacılar
arasından çıktığı bilinir. Bugün
detaylı bir eğitim sürecinden
geçmeden görevine
başlamayan itfaiye erlerinin
temelini oluşturan tulumbacılar,
dönemlerinde “ayak takımı” adı
verilen bir ekipten oluşurdu.
Her biri başka iş yapan
tulumbacılar, bir yangın anında
hemen üzerlerindekileri çıkarıp
malzemelerini alarak yangın
yerine koşardı. Sırtlarında
bir “mintan” altlarında yarım
pantolonlar ve ayaklarında
“kamerçin” adındaki
kunduralar olurdu. Mintanların
ağzı düz yapılır, üzerlerine
hangi semtin tulumbası
olduğunun anlaşılacağı
işaretler konurdu.
Maddi ve manevi değerleri bir
anda kül eden nice yangınlar,
1720 yılında görülen ilk
tulumbaya kadar yeniçeriler
tarafından söndürülürdü.
Acemi ocağının ve halkın
da desteğiyle müdahale
edilen yangınlarda, gayretler
karşılığı ikramiyeler verilirdi.
Müdahalenin herhangi bir
düzeni, usulü yoktu. Bu
düzensizlik karmaşalara
yol açar, kavgalara hatta
yağmalara neden olurdu.
18. yüzyılın başlarında din
değiştirip “Davud” adını alan
Fransız bir teknisyen tarafından
been subject to many books,
movies and plays originated
from among the tulumbacı.
The Tulumbacı that formed the
foundation for the firemen who
cannot start work before passing
through a detailed education
program used to consist of a
team known as “ayak takımı (low
lives)”. Each of the tulumbacıs
had some other work but in the
event of a fire they immediately
put on their equipment and ran
to the location of the fire. They
had a “mintan (type of shirt)” on
along with short pants and on
their feet they wore shoes known
as “kamerçin”. The collar of the
mintans were straight and signs
were placed on them depicting
from which neighborhood the
tulumbacı guild comes from.
Fires that destroyed spiritual
and financial values in an instant
were put out by the janissary
until the first tulumba in 1720.
Payments were made based on
effort during the fires that were
put out with support from the
Acemi Ocağı (Cadet Corps) and
the public. There was no order or
system for these responses to a
fire. This led to chaos and even to
fights and plunder. Following the
first tulumba that was made by a
French technician who converted
to Islam in the beginning of
the 18th century and took the
name of “Davud”; efforts were
made starting in 1714 to make
this invention more usable. In
1720, the first tulumbacı guild
under the leadership of the first
“chief tulumbacı” Davud Ağa
comprised of one kethuda,
one scribe, one sergeant
assistant, one odabaşı, saka
and over 50 tulumbacıs was
formed. However, when this
guild was abolished together
with the Janissaries in 1826,
people started establishing their
own neighborhood tulumbacı
guilds to protect themselves
from fires. Even though this
well-intentioned formation
continued for some time, the
necessity for an ordered and
serious fire guild was realized
after the big Hocapaşa fire.
Thus, a semi-military tulumba
guild under Asakir-i Mansure-i
Muhammediye was established.
Each fire and the resulting
disasters led to the realization
of yet other shortcomings in
the guild and precautions were