77
devam eden bir rekabet
ortamı yarattı. Diziler, çizgi
filmler, programlar birbirleriyle
yarışıyor; her kesime hitap
eden programlar üretiliyordu.
1994 yılında, önlenemez
bir süreklilikle sayısı artan
televizyon kanallarını kontrol
altında tutmak gerektiğine
karar verildi. Kanalları ve
yayınlarını denetleme amacıyla
RTÜK (Radyo Televizyon Üst
Kurumu) kuruldu. Bu yıllara
gelindiğinde Türkiye’de artık
her evin eğlencesi televizyon
olmuştu. Herkes maddi
gücü yetebildiği marka ve
modelden bir tane alıp evinin
başköşesine koymuştu bile.
Kanallar arasındaki rekabete
benzer bir rekabet de
televizyon izleyicileri arasında
başlamıştı. Çünkü televizyon
gelişimine yalnızca yayın
içeriği, kanallar ve programlar
açısından değil; renk, model
ve özellik açısından da devam
etmekten hiç vazgeçmedi.
En yeni modelini almak, en
pahalısına sahip olmak elbette
bir zenginlik göstergesiydi. Her
geçen an üzerine bir özellik
daha katılan televizyonlar,
eskiden arkalarındaki “duvara
değmesin ısınır patlar” diye
bildiğimiz kocaman “tüp”lerle
geniş yerler kaplarken;
bugün yandan bakıldığında
neredeyse görünmeyecek
inceliklerde üretilmeye, üç
boyutlu görüntülerle izleyiciyi
ekranın içinde hissettirmeye
hatta sesle komut alır
hale gelmeye başladı.
Günümüzde üretimlerinde
kristallerin, gazların, sıvıların
kullanıldığı LED, plazma
ve LCD televizyonlar, tüplü
televizyonları tamamen tarihe
gömdü. Onlardan geriye
yalnızca tatlı bir tebessümle
izlenen görüntüler, ünlü isimler
ve sıcacık hatıralar kaldı.
TRT, 50. yaşını kutladığı 2014
yılında, tüm bu hatıraları “TRT
Yayıncılık ve Tarih Müzesi”
ismini verdiği vagonda topladı.
Vagon aynı yıl bu hatıraları tüm
Türkiye ile paylaşmak üzere
yola çıktı.
İsmi Yunanca “uzak” anlamına
gelen “tele” kelimesi ile Latince
anlamı “görmek” olan “visio”
kelimelerinin birleşiminden
oluşan bu icat hakkında
ilk teknik gelişme 1873
yılında telgrafçı Andrew May
tarafından yapıldı. Onu takip
eden Paul Nipkow, 1884 yılında
“Nipkow Diski” adındaki, bir
resmin dönerken taranmasını
sağlayan aleti icat etti.
Televizyonun günümüze kadar
ulaşmasında radyo dalgası
ile sesleri ve görüntüleri
iletilebileceğini kanıtlayan
Guglielmo Marconi’den, CRT
(Katot Işın Tüpü) alıcısını bulan
Boris Rosing’e; 1923 yılında
“görüntünün elektronik olarak
aktarılması”nı sağlayan Rus
bir bilim insanı olan Vladimir
Zworykin’den 1925 yılında
çay ve kurabiye kutularından
yaptığı ilk prototiple tarihe
geçen John Logie Baird’e
kadar birçok kişi rol aldı.
1940’lı yıllarda ise Meksikalı
mucit Guillermo Gonzalez
Camarena sayesinde
renklerine kavuştu.
Televizyon ilk icadından bu
yana öyle gelişti ve değişti
ki, gelecekte neredeyse
izlediğimiz şeylerle aramızdaki
ekranı kaldıracağını
düşündürtecek boyutta
değişimlere uğradı. Yıllardır
hangi şekle girip nasıl bir
teknolojiyle karşımıza çıkarsa
çıksın onu her haliyle kabul
ettik. Bundan sonra da
hayatımızın tam ortasında
yer almaya devam edecek ve
teknolojinin türlü seçeneklerine
rağmen yerini başka hiçbir
şey dolduramayacak gibi
görünüyor. Siyah-beyaz,
tek kanallı yıllarından kalan
hatıraların yerini hiçbir şeyin
dolduramayacağı gibi…