Dergi Bursa Haziran 2015 - page 91

89
yıl yaşadım. Eşimle tanıştım,
bir düzen kurdum. Evim,
işim arabam her şeyim vardı.
Tam anlamıyla bir Amerikan
rüyasının içindeydim ama
yanlış giden bir şeyler vardı.
Çünkü bir şekilde yine benim
bakış açıma uymayan bir
hayatın içine sürüklenmiştim.
O dönemde okuduğum ve
her şeyin geride bırakıp, satıp
dağıtarak dünya seyahatine
çıkan bir çifti anlatan kitap
bana ihtiyacım olan ilhamı
verdi. O “gitme” dürtüsü
yeniden gelmişti. Eşime
dönüp “hadi” dedim. Evimizi,
arabamızı, ne kadar eşyamız
varsa hepsini sattık. Geride
yalnızca bisikletlerimizin
taşıyabileceği kadar eşya
kaldı. Birer pantolon, en fazla
iki gömlek, birkaç çamaşır.
O kadar. Yeniden yollara
düşmüştüm ama bu kez yalnız
değildim.
Böylece bisikletle dünya
turu başladı. Yol boyunca
neler yaşadınız?
Her şeyin her zaman
mükemmel olması elbette
imkânsız. Çok keyifli olmayan
anlar da yaşadık. Aç hatta
susuz kaldık. Bu günlerden
birinde, çölün ortasında
çantamda olduğunu
unuttuğum bir portakalı
buluşumu ve bu portakalı
eşimle paylaşarak, sularını
akıta akıta, kokusunu içimize
çeke çeke yediğimiz anı
asla unutmayacağım. O tat,
hayatım boyunca yediğim en
lezzetli yemeklerde bile yoktu.
Önce Avrupa’yı bisikletle
geçtik daha sonra, bisikletin
bir ulaşım aracı kabul edilmesi
için başlattığımız proje
kapsamında İstanbul’dan
Sidney’e bisikletle gitmek
üzere yola çıktık. Turun ikinci
bölümünde Kazakistan
da vardı. Burada bana
bir düğün konvoyu çarptı
ve ambulansla Türkiye’ye
getirildim. Hastanede verdiğim
yaşam savaşı bile beni o güne
kadar yapmış olduklarımdan
go on a world trip gave me the
inspiration I needed. That urge
to “go” had been revived again.
I turned to my husband and said
“come on”. We sold whatever we
had; our house, our car and all
our furniture. What remained was
what our bikes could carry. A pair
of pants, at most two shirts and
some undergarments. That’s all.
I was on the road again, but this
time I was not alone.
So the world tour by bike
started. What did you
experience along the way?
Of course everything cannot
be perfect all the time. We
had moments which were not
pleasant. There were times
when we could not find food,
or sometimes even water. I will
never forget such a time when I
found an orange in my backpack
that I had forgotten and we
shared it with my husband and
ate it savoring each and every
bite while inhaling its perfect
scent. It was tastier than all the
delicious foods I ate throughout
my life. We first passed through
Europe by bike and then started
a journey from Istanbul to Sydney
as part of a project that we
started for the acceptance of
bikes as a transportation vehicle.
Kazakhstan was included in the
second stage of the tour. I was
hit by a wedding convoy here
and I was brought back to Turkey
in an ambulance. Even the life
and death struggle I gave in the
hospital was not enough to make
me feel regret for all that I had
done until that day. You know,
there are movies about this.
“Into the Wild” about the life of
Christopher McCandless is one
of these. I watched this movie
with a friend of mine who is also
a traveler like me. When I cried at
the end of the movie, she said,
“Why are you sad? He lived it.”
I remembered this during that
difficult time. I had already told
my husband before we departed.
I was not going to regret this
decision no matter what would
happen to me and I was ready to
pay the price of my own decision
whatever it be.
Don’t all these require too
much courage?
Actually no. It is because of this
perception that I tell everyone to
turn off their TVs and even take
“We sold whatever we
had; our house, our car
and all our furniture.
What remained was
what our bikes could
carry. A pair of pants,
at most two shirts and
some undergarments.
That’s all. I was on the
road again, but this
time I was not alone.”
1...,81,82,83,84,85,86,87,88,89,90 92,93,94,95,96,97,98,99,100,101,...124
Powered by FlippingBook